Monday, June 18, 2007

2 hafta su altındaki bir kutu içinde yaşadı


Avustralyalı bir bilim adamı, 2 hafta su altında çelik bir kutu içinde kaldı.
Deniz biyoloğu Lloyd Godson (29), 3 metre uzunluğunda BioSUB adını verdiği açık sarı kutuda elektrik üretmek için sabit bir bisikletle güneş panelleri kullandı ve karbondioksidi emen deniz yosunları yetiştirdi.

Lloyd Godson, ülkenin doğusunda Albury kentinde bir gölde yaşadığı 13 günlük maceranın sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, “Yüzümde güneş ışığını ve hafif rüzgarı hissetmek güzel” dedi.
Lloyd Godson’a su altında geçirdiği sürede bir grup dalgıcın, ev yapımı lazanya da dahil olmak üzere yiyecek ve içecek getirdiği, bilim adamının vakit geçirmek için dizüstü bilgisayarında video izlediği veya kablosuz internet bağlantısıyla dünyadaki öğrencilerle iletişim kurduğu belirtildi.
Godson’un bu deneyiyle, Australian Geographic dergisinin sponsorluğunu yaptığı bu tür projelere fon sağlamak için düzenlenen “Hayalini Yaşa” yarışmasından yaklaşık 42 bin dolar kazandığı kaydedildi.

400 Milyon yıllık deniz yıldızı fosili


Yaklaşık 500 milyon yıllık olan bu deniz yıldızı fosili, deniz yıldızının tüm detaylarının çok iyi korunduğu nadir örneklerden biridir.
Deniz yıldızının 5 kolu da bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Diğer yüz binlerce fosil gibi bu fosil de, canlıların evrim geçirmediklerini, yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramadıklarını söylemektedir. Yaklaşık yarım milyar yıl önceki deniz yıldızlarıyla, günümüzdeki deniz yıldızları arasında hiçbir fark yoktur.
FOSİL NO: SY0100
YAŞ: 500-440 milyon yıllık
DÖNEM: Ordovisyen
BULUNDUĞU YER: Hefalla Sandstone Oluşumu, Fas
BOYUTLARI: 8,5 cm

Yırtıcı dinozor bugünün tavuğu


Bilim adamlarının 68 milyon yıllık bir T. rex kemiğinde yaptıkları protein analizinde, dinozorlar ile kuşlar arasındaki evrim bağı aydınlatıldı.
ABD’li araştırmacılar, T. rex fosillerinde bugüne kadar kalmayı başaran organik molekülleri, günümüzün yaşayan hayvanlarınkilerle karşılaştırarak, bunların tavuk proteininin benzeri olduğunu tespit etti.

Dinozor kemiğinde protein keşfini, organik bir materyalin bu kadar uzun süre yaşamayı başarmasından ötürü sürpriz olarak niteleyen ABD’li bilim ekibi, bulgularını Science dergisinde yayınladı.
Tekniklerinin, diğer yaşayan ve soyu tükenmiş organizmalar arasındaki evrim ilişkisini aydınlatmakta da yardımcı olabileceğini belirten araştırmacılar, bulgularının kuşların evrimsel bağla doğrudan dinozorlara bağlandığı düşüncesiyle uyum içinde olduğunu ve bunu güçlendirdiğini kaydetti.
Araştırmanın eşbaşkanlarından Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesinden Mary Schweitzer, analiz sonucu proteinlerin dinozorun yumuşak dokusundan organik materyal olduğunun teyit edildiğini belirterek, “Şimdiye dek fosilleşme teorisine göre, organik dokuların bu kadar uzun süre yaşayamayacağı düşünülüyordu” dedi.Schweitzer, 68 milyon yaşındaki bu dinozorun kemik dokusundan elde edilen proteinlerin analizi sayesinde elde edilen bulguların, dinozorların evrimi ve diğer türlerle bağlantısı konusunda aydınlatıcı olacağını belirtti.
Bilim çevrelerini şaşırtan ve bir kafa, iki uyluk ve tibia kemiklerinden oluşan bu dinozor kalıntısı, ABD’nin Montana eyaletinin doğusundaki Hell Creek bölgesinde yapılan kazılarda bulunmuştu.
Fosil, eski bir akarsuyun taşıdığı alüvyon ve çamurla karışan ve fazla sıkı olmayan en az bin metreküp kumun altında bulunmuştu.
Proteinlerin T. rex kemiğinin “kolajen” olarak adlandırılan elastiki bağlantı lifleri olduğu belirtildi.
Bu protein özelliklerini yaşayan hayvanların veritabanıyla karşılaştıran bilim adamları, bunların tavuk kolajenlerinin benzeri olduğunu ve kurbağa ile semenderlerde de bulunduğunu ortaya çıkardı.

Çevreye zararı olmayan ‘eko-demir’

Araştırmacılar, elektrolize benzer bir teknikle karbon dioksit açığa çıkarmadan demir üretim yöntemi geliştirdi. Endüstrinin temel elementi demir, çevre en çok zarar veren maddelerden.

Demirin elde edilmesi sırasında yüksek miktarda karbon dioksit ve diğer zararlı maddeler doğaya karışıyor. Ancak, ABD’nin önemli araştırma kurumlarından MIT’de uzmanlar, CO2 çıkarmayan bir demir üretim tekniği geliştirdi. Deney aşamasındaki araştırmada, likit demir oksit dolu bir havuzdan elektrik akımı geçiriliyor. Daha sonra bu sıvı demir oksit ayrıştırılarak demir ve oksijen elde ediliyor. Araştırmayı yürüten Lawrence W. Kavanagh, eriyik oksit elektroliz yönteminin karbon açığa çıkarmadığını ve sadece oksijen ürettiğini vurguluyor..

Yapay Tatlandırıcılar “Cyclamate”

Yapay Tatlandırıcılar kanser riskini artırıyor!

Cyclamate 1937 yılında Illinois Üniversitesinde bir doktora öğrencisi tarafından bulunmuş yapay bir tatlandırıcıdır. Diğer tatlandırıcılar gibi cyclamate da şans eseri bulunmuştur. Cyclamate laboratuvarda ateş düşürücü bir kimyasal sentezlemekle uğraşırken elinden düşürdüğü sigarasını tekrar ağzına götürünce cyclamate’ın tatlı olduğunu farkeden Michael Sveda tarafından bulunmuştur. Patenti DuPont tarafından alınan bu maddenin daha sonra patenti Abbott Laboratuvarları firmasına satılmıştır. Bu tatlandırıcı üzerinde çalışan Abbott firması bunu 1950 yılında ilaç olarak piyasa sürmüştür. Abbott bunu daha çok diğer acı ilaçlara tat vermek için bu tatlandırıcıyı kullanmıştır. Daha sonraları diabetlilere alternatif bir tatlandırıcı olarak piyasa sürüldü.Cyclamate şekerden 30-50 kat(konsantrasyona bağlı olarak) daha tatlıdır. Genellikle sakkarinle sinerjistik etki gösterdiği için 10 a 1 oranında sakkarinle karıştırılarak piyasa sürülür.

Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar anlattın sonuç ne şu anda bu yapay tatlandırıcı bir çok diyet ürünün içinde bulunmaktadır. Bu kimyasalın bağırsak bakterileri tarafından siklohekzilamin (cyclohexylamine)dönüştürüldüğü ve bununda toksik etkisinin olduğudur. Bunun yanı sıra farelerde yapılan çalışmalar cyclamate’ın 10 a 1 oranındaki karışımının mesane kanseri riskini arttırdığıdır. Bu yüzden cyclamate halen Amerika’da kullanımı yasaklanmış bir yapay tatlandırıcıdır.Özellikle diyet ürünler kullanan arkadaşların bu konuda dikkatli olmalarını öneririm..

Bira ve şaraptan elektrik elde edildi


Bilim insanları bira ve şaraptan elde edilen atık suyla elektrik üretmeyi başardı.
Avustralyalı bilim insanları yeni bir buluşa imza attı. Queensland Üniversitesi’nden bilimadamları, şarap ve bira atığını tekrar işleyerek elektrik üretiminde kullanılan suya dönüştürmeyi başardı.

Yeni yöntemle bilim insanları bira atıklarını yaktıktan sonra organik maddedeki kimyasal enerjiyi serbest bırakarak elektriğe dönüştürüyor.
Laboratuvar testlerinin başarılı olması üzerine bilim insanları, ülkenin en büyük bira fabrikasının hemen yanında kimyasal bir reaktör inşasına başladı.
Keşfedilen yöntemle bu santralden büyük bir haneyi aydınlatacak kadar elektrik üretiminin elde edilmesi planlanıyor.
Eğer başarı sağlanırsa, bu teknolojinin yayılarak diğer bira ve şarap fabrikalarıyla gıda bağlantılı tesislerde de kullanılması planlanıyor.
Bilim insanlarına göre bir bira fabrikasının tüm atığını değerlendirebilecek bir kimyasal reaktör, 2 bin haneye yetecek kadar elektrik üretebilir. Hatta bira ve şarap atığının sadece elektriğe değil, gaz enerjisine de dönüştürülebileceği belirtiliyor.
Bilim insanları ayrıca, sürecin sonunda elde edilen suyun da içilebileceğini söylüyor. Bu yeni yöntem, kuraklık nedeniyle suyun artık çok daha değerli ve pahalı olduğu Avustralya’da bira ve şarap üreticilerine de cazip geliyor.

Doğal antioksidanla zenginleştirilmiş pizza


ABD'li kimyagerler, hamurunda doğal antioksidan maddeler bulunan pizza yaptı. Kullanılan un ve mayalanma şekli etkili.

ABD'deki Maryland Üniversitesi'nin bilimadamları tarafından yapılan araştırmanın sonuçları dün yayımlandı.

Bilimadamları, aşçılar tarafından iyi bilindiği gibi, normalden daha uzun süre ve daha yüksek ısıda pişirilen pizzaların daha lezzetli olduğunu söylüyor.

Bu bilgiden yola çıkan bilimadamları, daha yoğun pişirmenin hamurdaki antioksidan içeriğini daha da artırabileceğini belirterek, özellikle de tamamen buğdaydan elde edilen undan yapılan hamurlar için bunun geçerli olduğunu belirtti.

Hamurun daha çok mayalanmasının da kanser ve kalp-damar hastalıkları risklerini azalttığı düşünülen antioksidan maddeden daha çok üretilmesine yol açtığı sanılıyor.

Pizzayı seçme nedenlerini ABD'de en çok beğenilen buğday bazlı yemek olmasıyla açıklayan araştırmacı Jeffrey Moore, "En beğenilen yemekleri kimyadan yardım alarak daha sağlıklı hale getirmek, kamu sağlığı için çok önemli etkiye sahip olabilir" dedi.

Moore, özellikle buğdaydan elde edilmiş un çeşitleri kullanılarak olağandan daha uzun süre pişirilen yemeklerde antioksidan madde oranının yüzde 60, olağandan daha yüksek ısıda pişirilen yemeklerdeki antioksidan oranının da yüzde 82'ye ulaştığını söylüyor.

Araştırmanın, tahıl bazlı gıdalarda antioksidan içeriğinin doğal yollarla artırılması için yeni teknikler geliştirmek için yapılan bir araştırma programı kapsamında yapıldığı ve pizza üreticileri tarafından değil, Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından finanse edildiği de vurgulanıyor.

Japonya Ağustos’ta Ay’a uzay aracı gönderiyor


Japon uzay kurumu, Ay’da inceleme yapacak ilk uzay aracını Ağustosta fırlatmayı planlıyor.
Japon Uzay Keşif Kurumu sözcüsü Tatsuo Oşima, 32 milyar yene (370 milyon YTL) mal olan Selene sondasının uzaya Japon yapımı H2-A roketiyle taşınacağını açıkladı.

Ay’ın yörüngesine oturacak sonda, bir yıl sürecek görevi sırasında Ay’ın manyetik ve yer çekimi alanlarını ölçmek için gezegen yakınına iki küçük uydu bırakacak.
Selene’nin, güneydeki Tanagaşima adasında bulunan uzay merkezinden Ağustosta fırlatılacağı bildirildi, ancak kesin tarih verilmedi.

Akıllı gözlük

Akıllı gözlük camlarının rengini değiştiriyor..

ABD’de geliştirilen bir güneş gözlüğü, çerçevesindeki minik bir elektronik kontrol düğmesi ile camını istenen renge dönüştürebiliyor.

Seattle kentindeki Washington Üniversitesinde geliştirilen güneş gözlüğü camında kullanılan bir tür elektrokromik polimer, elektrik akımına yanıt vererek, karanlık ve renk derecesini ayarlıyor. Cam, sadece renk değiştirilmek istendiğinde güç kullanıyor.

Buluşlarını Amerikan Kimya Vakfı yıllık toplantılarında sunan araştırmacılar, güneş gözlüğünde kullanılan minik bir bataryanın binlerce kez renk değiştirmek için yeterli olduğunu belirttiler.

Araştırmacılar, gözlüğü tanıtırken, camların şeffaftan maviye ve birçok renkte çeşitli derecelerde koyulaştırabildiğini gösterdiler.

Monday, June 11, 2007

Gebelikte Beslenme

Gebelikte Sindirim Sorunları
Gebelikte Doğru ve Yeterli Beslenme
Gebelikte Dikkat Edilmesi Gereken En Önemli Nokta
Gebelik Döneminde Tüketilmesi Gereken Besinler ve Ölçüleri
Örnek Yemek Listesi
Gebelikte Beslenmede Dikkat Edilecek Noktalar


Gebelik anne adayı olmak, eşine ve kendine benzer bir canlıyı vücudunda taşımak çok özel ve sorumluluk isteyen bir süreçtir. Bebeği içinde hissetmek, yavaş yavaş artan ağırlık, değişen fiziksel görünüm, anneye başka bir güzellik katar.

Bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve beslenmesi ile doğru orantılıdır. Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması ve doğum yaşı hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir. Çünkü bebek annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için lazım olanları seçip alarak, büyür beslenir.

Gebelik süresince bebek iyi beslensin diye fazla yemek, dengesiz beslenmek doğru değildir. Ama doğum sonrası eski görünüme kolayca ulaşmak için az yemek ise hiç doğru değildir.

İnsan yaşamında beslenmenin çok önemli ve çok özel olduğu devrelerden biri olan gebelik, anneye topluma sağlıklı bireyler kazandırma sorumluluğunu vermiştir. Anne iyi ve doğru beslenmezse ölü doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşabilir. Kendisinde ise kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş kayıpları ve kemik problemleri olabilir.

Gebelikte sindirim Sorunları

Gebeliğin ilk üç ayında uyum problemleri nedeniyle bulantı ve kusmalar görülür.Yiyecekleri tüketmede zorluklar olur. Sözü edilen uyum problemleri her annede olacak değildir. Bu ilk dönemde kusma ve bulantıyı tetikleyen şartları mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya, biraz sakinleştikten sonra başka yiyecekler tüketmeyi denemeye çalışmalıdır.

Çok yağlı yiyecekler, fazla sulu yemekler, ağır kokulu baharatlar, lahana, karnıbahar ve et, kavrulmuş soğan kokuları bulantı ve kusmayı tetikler. Pişerken kokusu ile zaten hassas olan anneyi uyaran yiyecekler ya başka yerde pişmeli, ya da bunların yerine uygun değişimler kullanılmalıdır. Örneğin et yerine balık, tavuk, hindi eti tüketilebilir.

Kış sebzelerinden havuç, patates, ıspanak tüketilebilir. Limon ,yoğurt yemeklerde tüketimi kolaylaştırır.Limon hem C vitamini olarak hem de rahatlatıcı olarak kullanılabilir.

Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grissini rahatlık sağlar.

Sıvı yiyecekleri az tüketmeye ve yemek sonrası bir süre dinlenmeye özen gösterilirse problemler azalabilir. Az ve sık beslenmek de yaralıdır.

Kabızlık ileri aylarda görülebilen problemlerdendir. Kabuğu ile yenen meyveleri tüketerek,her öğünde sebze ve salataya yer vererek busorunun önüne geçebiliriz. Günlük yürüyüşleri ve su tüketiminide ihmal etmemeliyiz.

Gebelikte Doğru ve Yeterli Beslenme

Annenin günlük yaşantısını sürdürecek yeterli enerji ve besin öğelerini alırken fazladan alacağı protein, enerji, vitamin ve mineraller hem kendisi hem de doğacak bebeğin sağlıklı olmasının garantisidir.

Normal bir gebelik sürecinde annenin kendi gereksinimine ek olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması annenin yaklaşık 10-12 kg alması demektir. Bu artışı sağlayabilmek için ek olarak günlük 20 gr. Protein, 15-20mg. Demir, 500mg. Kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik enerji artışı gereklidir.

Doğru beslenme ve gebelik durumunun özellikleri nedeniyle gereksinmelerin çeşitli yiyecek guruplarından sağlanması gerekir. Yiyecekler vücudumuzda çeşitli görevler yaparlar. Aynı görevleri yapan yiyeklerden besin gurupları oluşturulmuştur. Gurup seçeneklerinden birini tüketmiyorsanız bir diğerini yiyerek de doğru beslenebilirsiniz.

ET, YUMURTA, KURUBAKLAGİL GRUBU: Beyin, kas, kemik ve dişlerin gelişimi ve kan yapımında görevlidir. Protein ve demir gereksinimini karşılarlar.

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ: Kemik, diş gelişimi ve büyüme ile görevlidirler. Protein ve kalsiyum kaynağıdırlar.

SEBZE VE MEYVELER : Büyüme ve gelişme için vitamin ve mineralleri sağlarlar.

TAHILLAR: Enerji ve B gurubu vitaminleri içerdiklerinden büyüme ve gelişmeye yardımcı olurlar.

YAĞLAR VE ŞEKERLER : Sadece enerji içerirler. Enerji gereksinimine yardımcı olurlar.

Yeterli ve dengeli beslenmede dikkatli bir şekilde tüketmek zorunda olduğumuz bu besin guruplarını gebelikte de aynı özenle tüketmeliyiz ki sağlıklı yaşayabilmek için doğru beslenme alışkanlıklarını kazanabilelim.

Gebelikte Dikkat Edilmesi Gereken En Önemli Nokta

Yaş, boy ve hareket durumumuza göre uygun ağırlıkta gebeliğe başlamaktır. Çok kilolu bir gebeyi zayıflatmak bu süreçte doğru değildir, kilosunu korumaya çalışmak, ilk üç ayda enerji eklemesi yapmamak, dördüncü aydan sonra enerji kısıtlamasına gitmemek gerekir. Daha yüksek enerjili yiyeceklerden daha fazla almasına engel olarak, gebelik için gerekli besin ögelerini alarak gereksinmelerini karşılamak esastır.

Ergenlik çağında olan, ya da yaşantısı gereği çok hareketli gebelerde ise mutlaka olması gereken kilonun sağlanması ek olarak gebelik için artan gereksinimin karşılanması sağlanmalıdır.

Gebelikte ağırlığın takibi çok önemlidir. İlk üç ayda 0,5-1 kg, sonraki aylarda ise ortalama 1.5-2.0 kg, ağırlık kazanması uygundur. Çok zayıf gebelerde, yetersiz ve dengesiz beslenenlerde düşük ağırlıklı doğum, erken doğum, ölü doğum, zihinsel ve bedensel özürlü doğumlar görülebilir. Annede anemi, kemik ve diş kayıpları, preeklempsi, vücutta su tutulması (ödem), iş gücü kaybı, halsizlik görülme oranı yüksektir. Çok kilolu gebelerde hipertansiyon, şeker hastalığı, doğum güçlükleri gibi problemler görülebilir. Bu nedenle anne adaylarının gebelik öncesi kontrolleri yapılması, gebe kaldıktan sonra her ay beslenme ve kilo izlenmesinin yapılması gerekmektedir.

Örnek Yemek Listesi

SABAH:
1 bardak süt, 1 yumurta, 1 dilim peynir, 1 orta dilim ekmek, 1 domates, 1 salatalık, maydanoz, yeşil biber, dereotu v.b


KUŞLUK:
1 meyve + 1 bardak ayran + 1 ince dilim ekmek


ÖĞLE:
1 Porsiyon etli kurubaklagil yemeği 1 porsiyon pilav veya makarna 1 bardak ayran 1 porsiyon salata 1 orta dilim ekmek ,1 adet meyve


İKİNDİ:
1 dilim ekmek+ 1 dilim peynir + domates , salatalık + 1meyve


AKŞAM:
1 porsiyon et, balık, tavuk (sebzeli) 1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği 1 bardak ayran, 1 porsiyon salata , 1orta dilim ekmek


GECE:
1 su bardağı süt veya 1 porsiyon sütlü tatlı + 1 porsiyon meyve


Kahvaltıda veya ara öğünlerde 5 zeytin, 1tatlı kaşığı bal, pekmez, reçel tüketilebilir. 1 porsiyon meyve 1orta boy elma, portakal veya küçük bir salkım üzüm, ince bir dilim karpuz veya kavun, yarım muz veya greyfrut olabilir.

Gebelikte Beslenmede Dikkat Edilecek Noktalar

Çay, kahve gibi içeceklerin yemekle birlikte tüketiminizi azaltıp, yerine ayran, süt, meyve sularını tercih ediniz.

Her öğünde mutlaka C vitamini kaynakları tüketiniz.

Sebze ,meyve, kurubaklagilleri iyice yıkamadan tüketmeyiniz.Sebzelerin ,makarnanın haşlama sularını dökmeyiniz, ya suyunu çektirerek pişiriniz ya da sularını çorbalarda kullanınız Sigara,alkol kullanmayınız, Sigara dumanına maruz kalmayınız.

Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız. Tansiyon yüksekliklerinde yemekleri tuzsuz pişiriniz. Hazır gıdalardan kaçınıp doğal besinler tüketiniz. Hazır içecekler, hazır çorbalar, ve mevsimi olmayan sebze ve meyveleri tüketmeyiniz.

Et, balık, tavuk, kurubaklagil tüketimini birer gün ara ile yaparak tek düzelikten kurtulup bıkkınlık yaratmadan doğru besleniniz.

Süt içemiyorsanız yoğurt veya ayran tüketiniz. Peynir yerine çökelek tüketebilisiniz.

Yağda kızarmış hamur tatlıları yerine, meyve veya sütlü tatlıları tercih ediniz.


UNUTMAYINIZ !.. Annenin ve bebeğin sağlıklı olmaları; annelerin gebelik öncesi sağlığı, besin yedeklerinin durumu ve gebelik boyunca kendileri ve bebekleri için yeterli ve dengeli beslenmelerine doğrudan bağlıdır.

BEBEĞİNİZ SİZİN YEDİKLERİNİZDİR.


Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı

Kadınlarda Böbrek Taşları Riski ve Meşrubat İçilmesi

Bol sıvı alımı, tüm yazarlarca olmasa da çoğu yazar tarafından böbrekte taş olan durumlarda yinelemeyi azalttığı düşünülerek önerilmektedir.

Belli meşrubatların böbrek taşı oluşumu üzerinde etkileri ile ilgili çok az çalışma vardır.
Bira ve kahve tüketimi ile böbrek taşı öyküsü arasında negatif bir ilişki vardır. Karbonatlı içeceklerle (soda) ise pozitif ilişki söz konusudur. Süt, çay ya da su için belirgin bir bağlantı yoktur. Erkeklerde yapılmış izlem çalışmasında elma suyu ve greyfurt suyu ile artmış, kahve, çay ve alkollü içeceklerle azalmış risk saptanmıştır. Bu çalışma kadınlara uyarlanmaz; çünkü taş oluşumu erkeklerden farklı olabilir. "su içmek" bu çalışmaya alınmamıştır.


1986-1994 yılları arasında, böbrek taşı öyküsü olmayan 81093 hemşire çalışmaya katılmış ve 18 meşrubat sorgulanmıştır. En çok tüketilen sıvılar su (ortalama 2-3 bardak /gün), kafeinli kahve (ortalama 1 fincan/gün), süt (2-4 bardak / hafta).

Kafeinli kahve, kafeinsiz kahve, çay, şarap belirgin olarak riskle ters ilişkili, greyfurt suyu riskle doğrudan bağlantılı bulunmuştur .Her 240 ml kafeinli kahve riski % 10 azalmaktadır; kafeinsiz kahve % 9, çay % 8, şarap %59 riski azaltmaktadır. Greyfurt suyu, riski % 44 arttırmaktadır.
Kafeinli kahve ve şarap belirgin olarak sudan daha fazla koruyucudur.

Araştırmanın bulguları total sıvı alımının, böbrek taşı oluşumu ile ters ilişkili olduğu hipotezini doğurmaktadır.

Kafein, Antidiüretik hormonu ADH’nin (Vücuttan su atılmasını kontrol eden hormon) böbrek üzerindeki etkisiyle yarışarak idrarı daha fazla dilue etmekte ve kristal formasyon riskini azaltmaktadır. Ancak kafein nedeniyle kalsiyum atılımı da artmaktadır.

Benzer olarak alkol ADH'u inhibe eder, idrar akımı artar, idrar konsantrasyonu azalır. Şarabın, biradan daha olumlu etki göstermesi şaraptaki daha yüksek alkol konsantrasyonu ile bağlantılı olabilir. Greyfurt suyu barsak duvarına etkiyle birkaç serumun ilaç düzeyini etkiler; ve belki de potansiyelolarak önemli diyet faktörlerinin metabolizmasını da etkiliyordur. Erkektekinin aksine kadınlarda elma suyu ile ilgili belirgin bağlantı bulunamamıştır. Diyetteki kalsiyum, potasyum ve süt alımı riskle ters orantılıdır.

Çalışan Kadın ve Gebelik

Çalışmak ekonomik gereklilik olduğu kadar tüm kadınların en doğal hakkıdır. Modern dünyada olduğu gibi ülkemizde de üreme çağındaki kadınların azımsanmayacak çoğunluğu çalışarak ekonomik gelişmeye katkıda bulunmakta, çalışan kadınların oranı ise her geçen gün bir öncekine göre artmaktadır. Artan oranlar hem gebe olarak çalışan kadın sayısını artırmakta hem de çalışma koşullarının yaratabileceği olumsuz şartlarla gebelik sürecinde de karşılaşma oranını artırmaktadır.

Çalışma koşullarında karşılaştığımız birçok madde, kadınların doğurganlığı üzerine olumsuz etkililer oluşturur. Bunların yanında yoğun çalışmanın getirdiği stres ve yorgunluk da zaten hayatının en önemli işlerinden biri olan gebeliği yapmakta olan kadına ek yük getirmektedir. Özellikle doğuma yaklaştıkça anne üzerindeki etkiler daha belirgin olarak artar. Gebeliğin ilk 3 ayında olumsuz etkiler daha çok major anomaliler olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci ve üçüncü üç aylık dönemlerde de benzer etkiler görülmektedir. Günümüzde hekimlere düşen görev, dünya literatüründe net olarak ortaya konulmamış veriler ile hastanın işini ve sağlığını koruma konusunda hastaları çok fazla kısıtlamadan dengeyi sağlayabilmektir.

AB ülkelerinde ve birçok gelişmiş ülkede çalışan anneleri koruyan yasalar ailelere, anne adaylarına ve hekimlere yol gösterir. Bu yasalarda gebelik sırasında zararlı olabilecek işler, ajanlar, işlemler ve maddeler belirtilmiştir. Eğer gebeliğe zarar verebilecek bir işte çalışıyorsa ya iş değişikliği ya da ücretli iş bırakma gibi yöntemler kullanılmaktadır. Yasalara göre bu konuda karar verme yetkisi hekimlere tanınmıştır. Bu hak sadece kadınlar için geçerli değil üreme fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilecek işlerde çalışan erkekler için de geçerlidir.

Gebelikte ve gebelik öncesinde çalışan işe bağlı oluşabilecek olumsuz engellemek için hekimlere büyük görevler düşmektedir. Ancak ne yazıkki ülkemizde henüz bu uygulamalar yasal bir zemin bulmamış ve yaygınlaşamamıştır.

İlk defa çalışma koşullarının yaratabileceği sorunlar ile ilgili kitap 18. yy’da yazılmıştır. Bernardino Ramazzini kitabında çeşitli meslek gruplarında üreme problemlerinin oluştuğunu belirlemiştir. Çamaşırhaneler gibi sürekli rutubetli ortamda çalışan kadınlarda adet düzensizlikleri olduğunu, dokuma işinde çalışanlarda tekrarlayan düşüklerin ve erken doğumların oluştuğunu belirtmiştir. Günümüzde ise hem erkeklerde hem de kadınlarda üreme fonksiyonları üzerine zararları olduğu bilinen birçok madde vardır.


Hazırlayanlar :Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu Opr. Dr. Cihan Kabukçu

Gebelik ve Diayabet

Gebelik doğal bir olay olmasına karşın gebelik sürecinde anne ve bebeğin sağlığını tehlikeye sokabilecek birtakım olaylar gerçekleşebilir. Normal seyreden gebeliklerde bile anne adayının vücudunda meydana gelen bazı istenmeyen değişiklikler, anne ve bebeğin yaşamını tehdit edebilir. Bu nedenle anne adayları gebelik öncesinde gerek vücudun böbrekler, karaciğer, solunum sistemi, kalb ve damar sistemi, kan şekerini ve kan yapısı gibi temel fonksiyonları ve gerekse de özellikle düşüklere ve sakat bebeklere neden olabilen toksoplazma, herpes (uçuk), kızamıkçık, ve benzeri virütik hastalıkar açısından sıkı bir tıbbi kontrolden geçmeli, ve bir sakınca yoksa öyle gebeliğe karar verilmelidir. Aksi taktirde bu sorunlar anne adayını ve hiçbir şeyden haberi olmayan bebeği zor durumlara sokar, hatta ölümlerine yol açabilir !

Bu nedenle gebelikler kazara değil planlanarak, olmalı diyoruz, “aile planlaması” diyoruz. Böylece doğum öncesinde anne adayında ortaya çıkabilecek sorunlar saptanır ve tedavi edilebilir.

Anne adayı daha önceden tamamen normal olsa da gebelik nedeniyle ortaya çıkabilecek problemlerin başında şeker hastalığı (diabet) gelir. Diabetes mellitus (şeker hastalığı) insulin salgılanması ve/veya insulin etkisindeki eksiklik sonucunda ortaya çıkan vücudun temel yapı taşları olan ve gıdalarla alınan karbonhidrat, yağ ve protein kullanımındaki bozuktur. Dünya Sağlık Örgütü diabeti 3 sınıfta toplamıştır. Bunlar diabetes mellitus, bozulmuş glikoz toleransı ve gebelikte ortaya çıkan diabettir. Gebelikte ortaya çıkan diabet gebelik öncesinde aşikar olmayan belirti vermeyen ancak gebelikle belirti veren diabet olarak tanımlanabilir. Bu hastaların daha önceden bilinen diabetleri yoktur. Gebelikte ortaya çıkan diabetlilerde doğum sonrasında glukoz kullanımı düzelebilir, bozuk veya diabetik olarak devam edebilir.

Gebeliklerin yaklaşık % 0,2 - % 0,3’ünde anne adayı daha önceden diyabet tanısı almış iken gebelikte ortaya çıkan diabetin görülme sıklığı % 1 - 4 arasında değişir. Bu oranlara göre Türkiye’de 15 ile 75 bin diyabetik anne bebeği doğduğu anlamına gelmektedir. Dünyada ise günde 135 bin gebeliğin gebelikte ortaya çıkan diabet ile birlikte olduğu bilinmektedir. Görüldüğü gibi hiç de küçümsenecek bir durum değil !

Gebelikte ortaya çıkan diabetin tanısı için 24-28. gebelik haftasında bütün gebelere tarama amaçlı 50 gr. glukoz testi yapılmalıdır. Gebelik kontrolleri sırasında annelerin riskleri belirlenmeli ve oluşabilecek komplikasyonlar yönünden anneler uyarılmalıdır.

25 yaşından küçük olanlarda, normal kiloya sahip olanlarda, ailede diabet öyküsü bulunmayanlarda, daha önceki gebeliklerinde herhangi bir sorun yaşamamış olanlarda gebeliğe bağlı diyabet daha az görülür.

Şişman gebeler, daha önceki gebeliklerinde diabeti olanlar, ailede diabet öyküsü bulunanlar, yaşlı anneler, tekrarlayan düşükleri olanlar, izah edilemeyen anomalili bebek doğuranlar, tekrarlayan vajinal ve üriner enfeksiyonu olanlar ve bebeği normalden iri (4500 gr’ ın üzerinde bebekler) olanlarda daha diabet gelişme riski yüksektir. Bu nedenle önceki gebeliklerinde 4500 gr’ın üzerinde doğum yapanlara ise tanısal amaçlı oral glukoz tolerans testi uygulanmalıdır. Gebeliğe bağlı diabet ile annenin hastalıkları ve bebeklerin hastalıkları ve ölümleri arasında yakın bir ilişki vardır. Gebeliğe bağlı diabette, bebekte aşırı irilik, yeni doğan yani hemen doğum sonrası bebekte kan şekeri düşüklüğü, kan hücrelerinde bozukluk ve sarılık riski artar, gebeliğe bağlı yüksek tansiyon daha sık görülür, bebeğin rahimde içinde bulunduğu sıvı olan amniyon sıvısındaki artış ve buna bağlı ters gelişlere sık rastlanılır. Bu nedenle bu hastalarda doğum daha çok sezaryen ile gerçekleştirilmek zorunda kalınabilir.

Gestasyonel diabet öncelikle diyet yani beslenmenin düzenlenmesi ile tedavi edilmelidir. Diyet % 50 - 55 karbonhidrat, % 30 yağ ve % 20 protein içermelidir. Günlük alınması gereken kalori miktarı ise gebelik öncesindeki ideal kiloya göre hesaplanır ve kilo başına 30-35kcal’dır. Bunun düzenlenmesini diyetisyenler yapar. Şişman hastalarda kalori miktarı daha da düşürülebilir. Diyet tedavisinde amaç kilo kaybı ile insüline olan doku cevabını artırmaktır. Hastaların bu dönemde demir ve kalsiyum ihtiyaçları karşılanmalıdır. Hastalar günlük aktivitelerine devam etmeli, egzersiz ve yürüyüşlerle kilo vermeye çalışmalıdır. Eğer diyet ve egzersizlerle kan şekerleri normal seviyelerde tutulamıyorsa (açlık kan şekeri <105mg/dl, tokluk kan şekeri < 120 mg/dl olmalıdır) tıbbi tedavi uygulanma gerekliliği vardır. Ağızdan alınan antidiyabetik ilaçlar muhtemel teratojenik etkileri nedeniyle tercih edilmedikleri için bu hastalara insulin tedavisi uygulanır.

Gebelikleri sırasında diabet tanısı alan hastalar doğumdan sonra da izlenmelidir. Doğumu takiben 6-8. haftalarda 75 gr lık glukoz tolerans testi ile kalıcı diabetin oluşup oluşmadığı tesbit edilmelidir.

Diabeti olan anneye gelecekteki gebelikler için tavsiyede bulunulmalıdır. En yaygın olarak mekanik engel oluşturan yöntemler kullanılabilir. Bunun yanında düşük doz oral kontraseptifler de kullanılabilir. Bu ilaçlar kullanılmaya başlandıktan sonra kan şekerleri yakından takip edilmelidir. Eğer hasta doğurganlığını tamamlamışsa tüp ligasyonu (rahim kanallarının bağlanarak kalıcı bir şekilde gebeliğin önlenmesi) önerilebilir.

Hanımlar unutmayınız bütün bunlar gebelik sırasında hekim kontrolleri ile tanınır ve takip ve tedavisi yapılır. Bu nedenle gebelerin sadece kendileri için değil, henüz doğmamış bebekleri için de en yakınlarındaki sağlık kurumlarından düzenli gebelik muayenelerini yaptırmaları gereklidir. Ana Çocuk sağlığı merkezleri, sağlık ocakları gibi merkezlerde bu taramalar yapılabilmekte, ille de hastanelere gitmek gerekmemektedir.

Bebeğiniz ve kendiniz için gebelik öncesi ve gebelik sırasında düzenli kontrollerini yaptırın, yaptırmayanları da uyarın lütfen...

Günleriniz sağlıklı olsun....

Yaz Sıcakları ve Gebelik

Gebelik !
Kutsal, gururlu ve zor !!! Hele de yaz sıcaklarında...

Anne adayının her yönüyle kendisine daha çok dikkat etmesini gerektiren bir dönemdir gebelik. Sağlıklı bir bebek sahibi olabilmek ve rahat bir gebelik geçirebilmek her annenin ve babanın arzusudur. Bu sadece yaşadığımız topluma sağlanacak bir katkı değil, aynı zamanda tüm evrene de bir kazanç olarak kaydedilecek bir uğraşıdır.

Çevresel faktörler özellikle gebelik döneminde kadınları diğer zamanlara göre daha fazla etkiler. Sadece kadınları mı ? Bütün evi etkiler, Toplumun olduğu gibi ailenin de temel direği olan kadını etkileyen her şey hepimizi etkiler. Özellikle yazın sıcak aylarında gebeliğin getirdiği yük biraz daha ağırlaşır. Bu dönemde anne beslenmesine, giyimine, temizliğine daha çok dikkat etmelidir. Çünkü sıcak ek bir yük olarak gebeliğe eklenir.

Yeryüzüne ulaşan güneş - ya da ultraviyole - ışınlarının insan ve insan derisi için pek çok faydasının yanısıra gözardı edilemeyecek zararları da vardır. Yaşamın diğer dönemlerinde olduğu gibi gebelik döneminde de güneşten bilinçli şekilde yararlanılmalıdır. Tüm biyolojik olayların başlaması ve sürdürülmesi, kemik yapımına yardım eden vitamin D’ nin üretimi, hastalık yapan mikropların yok edilmesi ve insan psikolojisine olumlu etkileri ile güneş ışınlarının yaşamsal gerekliliği tartışılamaz. Ancak bu ışınların güneş yanığı, deri kanseri oluşumu, çeşitli alerjik reaksiyonlar ve erken deri yaşlanmasına yol açtığı, hele de ten rengi açık olan insanlarda bilinen gerçeklerdir. Bu nedenle gebelerin, özellikle 11.00-15.00 saatleri arasında güneş ışınları daha dik ve etkili geleceğinden, gün ortası saatlerde dışarı çıkmamalarında fayda vardır. Geniş kenarlı şapkalar, güneş ışınlarını yansıtan açık renkli giysiler ve sağlıklı güneş gözlüklerinin kullanılması yararlı olur. Yaz aylarında herkesin ve özellikle yüksek risk grubunda olan gebelerin, bilinen güneşin zararlı ışınlarının köyü etkilerini azaltan koruyucu kremleri kullanmak gebeliğe zarar vermez, aksine koruyucu etkileri gebeyi rahatlatacaktır. Bu arada bu çok faktörlü kremlerin çocuk, hatta bebeklerde de kullanılması yararlı olacaktır. Yazın özellikle güneş ışınlarından yararlanmak için, ışınların dik gelmediği, şiddetinin daha az olduğu sabah ve öğleden sonra güneşlenmek, gebelik döneminde daha çok tercih edilmelidir.

Güneş sadece ışınları ile değil, ısısıyla da dünyamıza yarar sağlamaktadır. Ancak bu her zaman herkese uygun olmaz, örneğin gebelikte zaten az da olsa yükselmiş vücut ısısı nedeniyle yaz sıcakları gebeliği yorucu hatta bazen riskli kılar. Sıcaklık artışları kan basıncının da artmasına neden olabilir, yada buna eğilim varsa ortaya çıkarabilir. Bu nedenle gebelerin günün sıcak saatlerinde korunmasız olarak dolaşmaları, kan basıncında artışlara ve bunun neden olabileceği istenmeyen hastalıklara yol açabilir. Bu nedenle yazın ter emici, rahat, hafif, kolay değiştirilebilir ve yıkanabilir giysilerin tercih edilmesi gerekir. Aşırı sıcaklarda gebelerin dikkat etmesi gereken bir diğer önemli konuda besin zehirlenmeleridir. Özellikle yaz aylarında yiyecekler hızla bozularak, toksin ve bakteri oluşumuna neden olurlar. Açık yerlerde satılan ve temiz izlenimi vermeyen gıdaların tüketilmemesi oluşabilecek hastalıkların önlenmesinde önemli yer tutar.

Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde sık sık, ancak azar azar yemek yemek yararlıdır. Bu yemek düzeni yazın daha da önem kazanır. Böylece gebeliğe bağlı olarak büyüyen rahimin basınç etkisi azaltılacak, mide yanması gibi yakınmalar olmayacak ve zaten ileri gebelik dönemlerinde zorlaşan nefes alıp verme bir kat daha zorlaşmayacaktır. Yaz aylarında bol miktarda sıvı gıdalar tüketilmeli, terlemeyle vücuddan eksilen tuz ve su muhakkak alınmalıdır. Teleme ile kaybedilen tuz ve mineraller, dengeli bir şekilde daha çok taze meyveler ile karşılanmalıdır. Gebelikte süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi yararlıdır, gerek protein ve gerekse mineraller özellikle kalsiyum bu yolla sağlanabilir. Yağlı gıdalardan kaçınmak hele de yaz sıcaklarında kaçınmak gerekir.

Terleme ile kaybedilen sıvının yerine konması anne adayı ve bebek için çok önemlidir. Günde en az 2,5 litre sıvı alınması gereklidir yazları. Ancak daha çok su tüketmenin yararları daha fazladır. Taze meyve suları kolalı ve kutu meyva sularına tercih edilmelidir. Bilindiği gibi çoğu kutu meyve sularında çabuk bozulmalarını önlemek amacıyla konulan özellikle anne karnında gekişmekte olan bebeğe zararlı kimyasal maddeler vardır, bu nedenle tüketilmeleri sakıncalı olur.

Alkol ve sigara kullanmanın ne sağlıkla nede gebelikle bağdaşmadığını bir kez daha hatırlatmakta yarar var ! !

Sıcakta terlemeyle birlikte deride birçok bölge nemli kalacağı için mantar enfeksiyonlarına yaz aylarında daha rastlanır. Bu nedenle özellikle vücudun kıvrımlı bölgeleri kuru tutulmaya çalışılmalı ve sık sık ılık duşlar yapılmalıdır. Özellikle vajinal enfeksiyonlar erken doğuma yol açabileceği için vajinal akıntılarda veya idrar yolları iltihabını düşündürecek bulgular – idrar ederken yanma, koyu ve kokulu idrar etme, sık sık idrara çıkarma gibi – varlığında hemen hekime başvurulmalıdır.

Hastalıklar ortaya çıkmadan önlenmesi her zaman daha kolay ve daha az yorucudur. Çok küçük noktalara dikkat edilerek ileri de oluşabilecek sorunlar engellenebilir.

Sağlıklı ve mutlu gebelikler.......


Hazırlayan :Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu

Yaz ve Kalp Hastalıkları


Kalp Hastalarının Hastalıkları gereği yaşam boyu dikkat etmeleri gereken bazı kurallar vardır.
Bunlar çoğu kez hastalar tarafından yeni bir yaşam şekli olarak algılanır. Mümkün olduğunca da uymaya özen gösterilir.
Her mevsimin kendine özgü güzelliği ve özelliği vardır. Kışın karı ve soğuğu ile yazın sıcağı ve denizi bunların başında gelir.
Kalp Hastası olan kişi yazın ve denizini çok seviyor da olsa, kendini mümkün olduğunca sıcaktan ve yaz-deniz keyfi adına yorgunluktan korumalıdır. Bu nedenle sıcağın ve koruyucu hareketlerin sakıncalarına kısaca değinmek uygun olur.
Sıcaklık ve Deri
İnsanlar içinde bulundukları ortama uyum sağlamada kendilerine yardımcı olan donanımlara sahiptirler.
Çevrenin ve kendi vücut ısınlarının durumuna uyum sağlamada deri çok önemli bir rol oynar Deri, damarlarının durumunu ihtiyaca göre ayarlayarak damarların genişlemesi veya damarların daralmasını sağlayarak çevrenin sıcağına uyum sağlar. Kişinin sıcağa uyum göstermesinde terleme ve titremeninde önemli bir ayarlayıcı rolü vardır.

Deri, normal koşullarda normal ısıdaki ve istirahatteki erişkin bir insanda kalp debisinin % de 5-10'u kadar bir kan taşır. Isının artmasıyla deri kanlanması artar. Aşırı ısı artması hallerinde kap debisinin % 50-60'ı deriye gider. Bu gibi hallerde derinin Sempatik Vazokonstriktör sinirleri arayıcılığı ile çeşitli refleks yollar sayesinde dolaşım düzenlenmesi yapılarak kontrol altına alınır.
Yazın aşırı sıcaklarda, sıcağa uzun süre maruz kalmakla en sık görülen aşırı halsizlik, yorgunluk hatta bitkinlik düzeyindeki tablolardır. Sıcak Çarpması (Güneş Çarpması) bu durumlardan biridir.
Ortamın ısısının artmasıyla kişinin deri ve çeşitli organlarında oluşan temel değişiklikleri şöyle özetleyebiliriz.

1- DOLAŞIMDA ,KANIN BÜYÜK KISMI DERİYE YÖNELDİĞİ İÇİN DERİNİN KAN AKIMI VE KAN MİKTARI ARTAR.
2- KALB DEBİSİ VE ATIM HACMİ AZALIR.
3- ARTERİYEL KAN BASINCI ( TANSİYON ) DÜŞER.
4- KARIN İÇ ORGANLARININ KANLANMASI AZALIR.
5- KASLARDA KAN AKIMI AZALIR.

Bu değişiklikler yorgunluk yaratabilecek düzeyde güç sarfiyatını gerektiren her türlü beden-sel faaliyette daha da artar. Böyle durumlarda kalbin işinin artması dakikadaki atım sayısı-kasılması da artar.
Yukarıdaki açıklamaya çalışmaya çalıştığımız özelliklerden ötürü hipertansiyonlu, kalp yetmezlikli, koroner arter hastalıklı ve tedavi altındaki hastların şunlara dikkat etmleri uygun olur.
  • FAZLA SICAĞA MARUZ KALMAYINIZ.
  • YÜRÜYÜŞ VE GEZİNTİLERİNİZİ SABAH ERKEN VEYA AKŞAM SERİN SAATLERDE YAPINIZ.
  • GÜNLÜK SU ALIMINIZ KISITLANMIŞ BİLE OLSA,YAZIN ÇOK SICAK ZAMANLARI_DA VE AŞIRI TERLEDİĞINİZ DÖNEMLERDE SU KAYBINIZ ARTACAĞI İÇİN YETERLİ SUYUNUZU (GÜNDE ORTALAMA 2-2,5 LİTRE)
  • TERLE BİRLİKTE VÜCUDUN ELEKTROLİT KAYBI, ÖZELLİKLE SODYUM (TUZ) KAYBI FAZLA OLACAĞI İÇİN-TUZ KISITLAMALI BİR REJİM İÇİNDEYSENİZ DOKTORUNUZUN FİKRİNİ ALARAK YEMEKLERİNİZE BİRAZ TUZ İLAVE EDEBİLİRSİNİZ.
  • DENİZ KIYISINDA TATİLDE İSENİZ, KUMDA YATIP, GÜNEŞ BANYOSU YAPMAYINIZ. DENİZE SABAH VEYA AKŞAM ÜZERİ GİRİNİZ. DENİZDE UZUN SÜRE YÜZMEYİNİZ.
  • EGER DENİZDE DALMA ALIŞKANLIĞINIZ VARSA DALMAYINIZ.
  • TOK KARNINA DENİZE GİRMEYİNİZ.
  • FAZLA YAGLI, KIZARTMALI, AĞIR GIDALAR YERİNE, BOL SEBZE, HAŞLAMA VEYA IZGARA, HAFİF GIDALAR TERCİH EDİNİZ. EĞER DİABETES MELLİTUSUNUZ (ŞEKER HASTALIĞI) YOKSA BOL MEYVA YİYİNİZ.
  • BACAKLARINIZDA KRONİK VENÖZ YETMEZLİK (VARİS) VARSA, DENİZDE BELİNİZE KADAR OLAN BİR SU SEVİYESİNDE YÜRÜYÜŞ YAPINIZ. ASLA KUM BANYUSU YAPMAYINIZ.
  • HİPERTANSİYONLU İSENİZ, TANSİYON İLACINIZ FAZLA GELEBİLİR, DOZUNU DOKTORUNUZA TEKRAR SORUNUZ.
  • AŞIRI SICAKLARDA RİTM BOZUKLUKLARI OLABILİR.
  • BU KURALLARA UYMADIĞINIZ TAKDİRDE HANGİ SEBEPLE MEYDANA GELMİŞ OLURSA OLSUN KALB YETERSİZLİGİNİZ KAYBOLMUŞKEN YENİDEN ORTAYA ÇIKABİLİR, HAFİFLEMİŞKEN AĞIRLAŞABİLİR.
  • SÜKÜN BULMUŞ, KAYBOLMUŞ KALB AĞRILARINIZ (ANGİNA PECTORİS) YENİDEN BAŞLAYABİLİR.
  • DENİZ VE SICAĞA KARŞILIK SERİN YAYLA TATİLİNİ TERCİH EDEBİLİRSİNİZ..

Sunday, June 10, 2007

ATATÜRK'ÜN RİCASI


Ey milletim,
Ben Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hala en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım dilim.
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi....
***
Özgürlük hala,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
***
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağ'a taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı,
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi.
***
Yetmediyse, acısı, şiddetin, savaşın,
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın,
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın,
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
***
Özlediyseniz fesi, peçeyi,
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi,
Hala medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten,
Şifa buluyorsanız,
Muskada, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
***
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek,
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi...
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
***
Fazla geldiyse size, hürriyet, cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hala önemini anlamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, şeyhülislamın...
Unutun tüm dedillerimi,
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
RAHAT BIRAKIN BENİ...
Süleyman Apaydın
..........................
10 Haziran 07 Pazar... Bugün Atatürk İlke ve İnkilaplarına bağlılığımızı, milli duygu ve birlikteliğimizi blogcular olarak, sayfamızda ATATÜRK'ün resmini ve günümüze çok uyan bu şiiri yayınlayarak gösterelim...

http://babisko.blogcu.com Arkadaşımızın sayfasından alınmıştır...