Monday, June 18, 2007

2 hafta su altındaki bir kutu içinde yaşadı


Avustralyalı bir bilim adamı, 2 hafta su altında çelik bir kutu içinde kaldı.
Deniz biyoloğu Lloyd Godson (29), 3 metre uzunluğunda BioSUB adını verdiği açık sarı kutuda elektrik üretmek için sabit bir bisikletle güneş panelleri kullandı ve karbondioksidi emen deniz yosunları yetiştirdi.

Lloyd Godson, ülkenin doğusunda Albury kentinde bir gölde yaşadığı 13 günlük maceranın sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, “Yüzümde güneş ışığını ve hafif rüzgarı hissetmek güzel” dedi.
Lloyd Godson’a su altında geçirdiği sürede bir grup dalgıcın, ev yapımı lazanya da dahil olmak üzere yiyecek ve içecek getirdiği, bilim adamının vakit geçirmek için dizüstü bilgisayarında video izlediği veya kablosuz internet bağlantısıyla dünyadaki öğrencilerle iletişim kurduğu belirtildi.
Godson’un bu deneyiyle, Australian Geographic dergisinin sponsorluğunu yaptığı bu tür projelere fon sağlamak için düzenlenen “Hayalini Yaşa” yarışmasından yaklaşık 42 bin dolar kazandığı kaydedildi.

400 Milyon yıllık deniz yıldızı fosili


Yaklaşık 500 milyon yıllık olan bu deniz yıldızı fosili, deniz yıldızının tüm detaylarının çok iyi korunduğu nadir örneklerden biridir.
Deniz yıldızının 5 kolu da bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Diğer yüz binlerce fosil gibi bu fosil de, canlıların evrim geçirmediklerini, yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramadıklarını söylemektedir. Yaklaşık yarım milyar yıl önceki deniz yıldızlarıyla, günümüzdeki deniz yıldızları arasında hiçbir fark yoktur.
FOSİL NO: SY0100
YAŞ: 500-440 milyon yıllık
DÖNEM: Ordovisyen
BULUNDUĞU YER: Hefalla Sandstone Oluşumu, Fas
BOYUTLARI: 8,5 cm

Yırtıcı dinozor bugünün tavuğu


Bilim adamlarının 68 milyon yıllık bir T. rex kemiğinde yaptıkları protein analizinde, dinozorlar ile kuşlar arasındaki evrim bağı aydınlatıldı.
ABD’li araştırmacılar, T. rex fosillerinde bugüne kadar kalmayı başaran organik molekülleri, günümüzün yaşayan hayvanlarınkilerle karşılaştırarak, bunların tavuk proteininin benzeri olduğunu tespit etti.

Dinozor kemiğinde protein keşfini, organik bir materyalin bu kadar uzun süre yaşamayı başarmasından ötürü sürpriz olarak niteleyen ABD’li bilim ekibi, bulgularını Science dergisinde yayınladı.
Tekniklerinin, diğer yaşayan ve soyu tükenmiş organizmalar arasındaki evrim ilişkisini aydınlatmakta da yardımcı olabileceğini belirten araştırmacılar, bulgularının kuşların evrimsel bağla doğrudan dinozorlara bağlandığı düşüncesiyle uyum içinde olduğunu ve bunu güçlendirdiğini kaydetti.
Araştırmanın eşbaşkanlarından Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesinden Mary Schweitzer, analiz sonucu proteinlerin dinozorun yumuşak dokusundan organik materyal olduğunun teyit edildiğini belirterek, “Şimdiye dek fosilleşme teorisine göre, organik dokuların bu kadar uzun süre yaşayamayacağı düşünülüyordu” dedi.Schweitzer, 68 milyon yaşındaki bu dinozorun kemik dokusundan elde edilen proteinlerin analizi sayesinde elde edilen bulguların, dinozorların evrimi ve diğer türlerle bağlantısı konusunda aydınlatıcı olacağını belirtti.
Bilim çevrelerini şaşırtan ve bir kafa, iki uyluk ve tibia kemiklerinden oluşan bu dinozor kalıntısı, ABD’nin Montana eyaletinin doğusundaki Hell Creek bölgesinde yapılan kazılarda bulunmuştu.
Fosil, eski bir akarsuyun taşıdığı alüvyon ve çamurla karışan ve fazla sıkı olmayan en az bin metreküp kumun altında bulunmuştu.
Proteinlerin T. rex kemiğinin “kolajen” olarak adlandırılan elastiki bağlantı lifleri olduğu belirtildi.
Bu protein özelliklerini yaşayan hayvanların veritabanıyla karşılaştıran bilim adamları, bunların tavuk kolajenlerinin benzeri olduğunu ve kurbağa ile semenderlerde de bulunduğunu ortaya çıkardı.

Çevreye zararı olmayan ‘eko-demir’

Araştırmacılar, elektrolize benzer bir teknikle karbon dioksit açığa çıkarmadan demir üretim yöntemi geliştirdi. Endüstrinin temel elementi demir, çevre en çok zarar veren maddelerden.

Demirin elde edilmesi sırasında yüksek miktarda karbon dioksit ve diğer zararlı maddeler doğaya karışıyor. Ancak, ABD’nin önemli araştırma kurumlarından MIT’de uzmanlar, CO2 çıkarmayan bir demir üretim tekniği geliştirdi. Deney aşamasındaki araştırmada, likit demir oksit dolu bir havuzdan elektrik akımı geçiriliyor. Daha sonra bu sıvı demir oksit ayrıştırılarak demir ve oksijen elde ediliyor. Araştırmayı yürüten Lawrence W. Kavanagh, eriyik oksit elektroliz yönteminin karbon açığa çıkarmadığını ve sadece oksijen ürettiğini vurguluyor..

Yapay Tatlandırıcılar “Cyclamate”

Yapay Tatlandırıcılar kanser riskini artırıyor!

Cyclamate 1937 yılında Illinois Üniversitesinde bir doktora öğrencisi tarafından bulunmuş yapay bir tatlandırıcıdır. Diğer tatlandırıcılar gibi cyclamate da şans eseri bulunmuştur. Cyclamate laboratuvarda ateş düşürücü bir kimyasal sentezlemekle uğraşırken elinden düşürdüğü sigarasını tekrar ağzına götürünce cyclamate’ın tatlı olduğunu farkeden Michael Sveda tarafından bulunmuştur. Patenti DuPont tarafından alınan bu maddenin daha sonra patenti Abbott Laboratuvarları firmasına satılmıştır. Bu tatlandırıcı üzerinde çalışan Abbott firması bunu 1950 yılında ilaç olarak piyasa sürmüştür. Abbott bunu daha çok diğer acı ilaçlara tat vermek için bu tatlandırıcıyı kullanmıştır. Daha sonraları diabetlilere alternatif bir tatlandırıcı olarak piyasa sürüldü.Cyclamate şekerden 30-50 kat(konsantrasyona bağlı olarak) daha tatlıdır. Genellikle sakkarinle sinerjistik etki gösterdiği için 10 a 1 oranında sakkarinle karıştırılarak piyasa sürülür.

Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar anlattın sonuç ne şu anda bu yapay tatlandırıcı bir çok diyet ürünün içinde bulunmaktadır. Bu kimyasalın bağırsak bakterileri tarafından siklohekzilamin (cyclohexylamine)dönüştürüldüğü ve bununda toksik etkisinin olduğudur. Bunun yanı sıra farelerde yapılan çalışmalar cyclamate’ın 10 a 1 oranındaki karışımının mesane kanseri riskini arttırdığıdır. Bu yüzden cyclamate halen Amerika’da kullanımı yasaklanmış bir yapay tatlandırıcıdır.Özellikle diyet ürünler kullanan arkadaşların bu konuda dikkatli olmalarını öneririm..

Bira ve şaraptan elektrik elde edildi


Bilim insanları bira ve şaraptan elde edilen atık suyla elektrik üretmeyi başardı.
Avustralyalı bilim insanları yeni bir buluşa imza attı. Queensland Üniversitesi’nden bilimadamları, şarap ve bira atığını tekrar işleyerek elektrik üretiminde kullanılan suya dönüştürmeyi başardı.

Yeni yöntemle bilim insanları bira atıklarını yaktıktan sonra organik maddedeki kimyasal enerjiyi serbest bırakarak elektriğe dönüştürüyor.
Laboratuvar testlerinin başarılı olması üzerine bilim insanları, ülkenin en büyük bira fabrikasının hemen yanında kimyasal bir reaktör inşasına başladı.
Keşfedilen yöntemle bu santralden büyük bir haneyi aydınlatacak kadar elektrik üretiminin elde edilmesi planlanıyor.
Eğer başarı sağlanırsa, bu teknolojinin yayılarak diğer bira ve şarap fabrikalarıyla gıda bağlantılı tesislerde de kullanılması planlanıyor.
Bilim insanlarına göre bir bira fabrikasının tüm atığını değerlendirebilecek bir kimyasal reaktör, 2 bin haneye yetecek kadar elektrik üretebilir. Hatta bira ve şarap atığının sadece elektriğe değil, gaz enerjisine de dönüştürülebileceği belirtiliyor.
Bilim insanları ayrıca, sürecin sonunda elde edilen suyun da içilebileceğini söylüyor. Bu yeni yöntem, kuraklık nedeniyle suyun artık çok daha değerli ve pahalı olduğu Avustralya’da bira ve şarap üreticilerine de cazip geliyor.

Doğal antioksidanla zenginleştirilmiş pizza


ABD'li kimyagerler, hamurunda doğal antioksidan maddeler bulunan pizza yaptı. Kullanılan un ve mayalanma şekli etkili.

ABD'deki Maryland Üniversitesi'nin bilimadamları tarafından yapılan araştırmanın sonuçları dün yayımlandı.

Bilimadamları, aşçılar tarafından iyi bilindiği gibi, normalden daha uzun süre ve daha yüksek ısıda pişirilen pizzaların daha lezzetli olduğunu söylüyor.

Bu bilgiden yola çıkan bilimadamları, daha yoğun pişirmenin hamurdaki antioksidan içeriğini daha da artırabileceğini belirterek, özellikle de tamamen buğdaydan elde edilen undan yapılan hamurlar için bunun geçerli olduğunu belirtti.

Hamurun daha çok mayalanmasının da kanser ve kalp-damar hastalıkları risklerini azalttığı düşünülen antioksidan maddeden daha çok üretilmesine yol açtığı sanılıyor.

Pizzayı seçme nedenlerini ABD'de en çok beğenilen buğday bazlı yemek olmasıyla açıklayan araştırmacı Jeffrey Moore, "En beğenilen yemekleri kimyadan yardım alarak daha sağlıklı hale getirmek, kamu sağlığı için çok önemli etkiye sahip olabilir" dedi.

Moore, özellikle buğdaydan elde edilmiş un çeşitleri kullanılarak olağandan daha uzun süre pişirilen yemeklerde antioksidan madde oranının yüzde 60, olağandan daha yüksek ısıda pişirilen yemeklerdeki antioksidan oranının da yüzde 82'ye ulaştığını söylüyor.

Araştırmanın, tahıl bazlı gıdalarda antioksidan içeriğinin doğal yollarla artırılması için yeni teknikler geliştirmek için yapılan bir araştırma programı kapsamında yapıldığı ve pizza üreticileri tarafından değil, Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından finanse edildiği de vurgulanıyor.