
Thursday, May 31, 2007
Yalan söylemek artık imkansızlaşıyor..

Cep Telefonları İnsan DNA'sını Bozuyor

Cep telefonu üreticileri ne kadar aksini iddia etseler de bilim adamları cep telefonundan yayılan radyo dalgalarının vücut hücrelerimize ve DNA'mıza zarar verebileceğini deneylerinde kanıtladılar.
DNA üzerinde etkilerin tehlikeli boyutlarda olduğunu belirten bilim adamları radyasyon nedeniyle mutasyona uğrayan hücrelerin kanser riskini beraberinde getirdiğini belirtiyor.
Avrupa Birliği'nin konuyla ilgili kuruluşları, yine de insanların henüz endişelenmesine gerek duyulacakcak bulgulara ulaşılmadığını belirtiyorlar.
Dünya üzerinde 1.5 milyar cep telefonu halen kullanımda. Bu gelecek nesillerin ne kadar büyük risk altında olduğunun göstergesi.
Mobil telefonların etkileşim standardı SAR (Özel Soğurma Oranı) cep telefonunun çalışırken insan vücuduna etkisini belirten bir birim. Cep telefonu baz istasyonuna yakın olduğunda bu değer düşerken uzaklaştıkça artıyor. Uluslararası yönergelerde SAR seviyesinin 2 W/kg olmasının insan sağlığını etkilemediğini belirtiyor. Zaten bu seviyenin üzerindeki telefonların satılması yasak. Ancak bunun her ortamda ölçülüp ölçülmediği bir muamma.
Her ihtimale karşı, telefon alırken SAR seviye test sonuçlarını kontrol etmekte ve kulaklık kullanmakta fayda olabilir.
BESİNLERLE GÜZELLEŞİN
Doğru beslenmeyle gerçekten güzelleşebilir misiniz? Tabii ki evet. Ancak bu olay bugünden yarına gerçekleşmez. Meyve ve sebze, et ve balık, hububat ve süt ürünlerinden oluşan, doğal ve doğru bir karışımla vücudunuz daha dirençli olur. Eğer böyle beslenirseniz birkaç hafta sonra kendinizi daha iyi hissetmekle kalmayacak görmeniz de daha iyi olacak. Kısacası güzellik içten geliyor. Beslenme uzmanları hangi besinlerin en iyi güzellik faktörü olduğunu şöyle sıralıyorlar:
DÜZGÜN BİR CİLT
Her gün bir miktar ayçiçeği çekirdeği veya kabak çekirdeği yiyin. Bu çekirdekler esas halinde element olan çinko içerirler. Vücutta çinko eksikliği ise derinin daha çabuk buruşmasına yol açar. Ayrıca sabah ve akşam kivi yiyin. Bu meyvenin içerdiği C vitamini dolaşımı harekete geçirir ve bunun sonucu olarak deri daha iyi beslenir. Yumuşak bir cilt için A vitamini de önemlidir. Bu vitamin balıkyağında fazla miktarda vardır. Üç ayda bir, iki haftalık bir kür yapın.
PARLAK GÜR SAÇ
Haftada dört yumurta yiyin. Yumurtada saça parlaklık kazandıran bol miktarda kükürt vardır. Bol protein içeren besinler (et, balık, kümes hayvanları, peynir) salatayla birlikte yendiğinde saç gür olur. Çünkü saçın yüzde 97'si protein maddesi olan keratinden oluşuyor.
PARLAK GÖZLER
Haftada üç kere az bir miktar bitkisel yağla pişirdiğiniz havuç yiyin. Havuçtaki A ve E vitaminleri görmeyi kuvvetlendirir, gözlere parlaklık kazandırırlar. Kepek, çavdar ekmekleri içerdikleri selen elementinden dolayı gözleri hastalık mikroplarından korur.
KUVVETLİ TIRNAKLAR
Her gün yoğurt yiyin. Yoğurtta tırnakların oluşumu için önemli olan protein vardır. Toz jelatin de bu etkiyi fazlalaştırır. Kırılan tırnaklara karşı ceviz ve yer fıstığı yiyin. Her ikisi de tırnakları sertleştiren biotin içerir.
SAĞLIKLI DİŞLER
Günde iki kere 150 gram yağsız peynir yiyin. Peynirdeki kalsiyum dişetini kuvvetlendirir, dişleri sağlamlaştırır. Ayrıca balık ve kümes hayvanları da dişlerin sağlam olması açısından önemlidir. Bunlarda dişleri sertleştiren fosfor vardır.
GERGİN GÖĞÜSLER
Günde iki kere öğünler arasında bir bardak ananas suyu için. Ananasın içerdiği bol miktardaki bromelain enzimi dokuları gerginleştirir. Sabahları kahvaltıdan önce bir çorba kaşığı bitkisel yağ, hücreleri zararlı maddelerden ve serbest radikallerden korur, sizi gençleştirir.
KAN GRUBUNA GÖRE BESLENME
Yapılan son araştırmalar kan gruplarıyla beslenme arasında bir ilişki olabileceğini ortaya koyuyor. Bir kan grubu için kötü olan yiyecek başka bir kan grubu için iyi olabiliyorlar. Araştırmacılar ayrıca niçin bazı insanların daha çabuk kilo aldıklarını da ortaya çıkarıyorlar. İşte kan grupları ve beslenme düzenleri:
0 GRUBU
Yemeniz gerekenler: Et, protein yönünden zengin yiyecekler.
Yememeniz gerekenler: Buğday ve diğer tahıllar.
Yapmanız gereken egzersizler: Herhangi bir aerobik programı.
Sağlık riskleri: Ülser, mafsal iltihabı.
A GRUBU
Yemeniz gerekenler: Sebzeler, karbonhidratlı yiyecekler.
Yememeniz gerekenler: Et ve yağ.
Yapmanız gereken egzersizler: Yürüyüş, yoga, meditasyon.
Sağlık riskleri: Kanser ve kalp krizi.
B GRUBU
Yemeniz gerekenler: Et, sebze ve süt ürünleri.
Yememeniz gerekenler: Özellikle yememeniz gereken yiyecek yok. Aşırıya kaçmamak şartıyla her şeyi yiyebilirsiniz.
Yapmanız gereken egzersizler: Yüzme ve yürüyüş.
Sağlık riskleri: Sinirsel rahatsızlıklar.
AB GRUBU
Yemeniz gerekenler: A ve B gruplarındaki yiyecekler sizin için de geçerlidir.
Yememeniz gerekenler: A ve B gruplarındaki yiyecekler.
Yapmanız gereken egzersizler: Rahatlatıcı, gevşetici hareketler.
Sağlık riskleri: Bağışıklık sisteminiz çok güçlü.
Avrupalı bilim adamlarının ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir araştırmaya göre pişmiş sebzeler kalp hastalıkları ve kansere karşı korunmada çiğ sebzeye oranla çok daha etkili oluyor. Pişirme bitki hücrelerini yumuşatarak karotenoidlerin, yani doku bozukluklarına karşı etkili olan ve hücre plaklarının atardamarlarda toplanmasını engelleyen antioksidanların, bağırsaklarda daha iyi emilmesine olanak tanıyor. Norwich Besin Araştrma Enstitüsü uzmanlarından Sue Southonduz çiğ havuçta karotenoidlerin emilme oranının yaklaşık yüzde 3 ya da 4 olduğuna, ancak sebzenin haşlanıp ezilmesi durumunda bu oranın dört beş kat arttığına dikkat çekiyor Karotenoidlerin bedene aktarılmasında karşılaşılan sorunlardan bir tanesinin, çevresi sert bir duvarla örtülü hücrelere sahip olan havuz türü besinlerde olduğu gibi özellikle besinin yapısından kaynaklandığına parmak basan Southon bu soruna getirilecek en iyi çözümün sebzeyi pişirmek olduğunu belirtiyor..
Havucun içerdiği en önemli karotenoidin, ıspanak ve brokoli gibiyeşil sebzelerde de bol miktarda bulunan karoten olduğu belirtiliyor. Sağlığa yararlı etkileri olan öteki karotenoidler arasında sarı ve yeşil sebzelerde bulunan "lutein" ile domates ve karpuzun özünü oluşturan "likopen" gibi maddeler de yer alıyor.
İngiltere, Hollanda, İspanya, İrlanda ve Fransa'dan bilim adamlarının katılımıyla oluşan ekip pişmiş ya da işlemden geçirilmiş belli miktarda sebzelerden elde edilen kesim karoteniod oranını belirlemeye çalışıyor. Böylece bedenin gereksindiği günlük karotenoid miktarı da belirlenmiş olacak.Söz konusu araştırmanın temelini Toronto Üniversitesi'nden Venket Rao ve ekibinin 1997 yılında elde ettiği, domates salça ve püresinin likopen açısından çiğ domatese kıyasla çok daha zengin olduğu yönündeki bulgular oluşturuyor. Araştırma genelde insanların, pişmiş, çiğ, püre, dondurulmuş ya da konserve olsun, daha çok sebze ve meyve yemeleri gerektiğini, karotenoid ve E vitamini gibi maddelerin ilaç yerine doğrudan besinlerden alınmasının daha yararlı olduğunu ortaya koyuyor.
Kan grubunu değiştiren teknik
Bu buluş sayesinde, özellikle 0 grubu kan stoklarının artırılması ve uygun kan bulma sıkıntısının sona erdirilmesi hedefleniyor.
0 grubu tüm kan gruplarına kan verebildiği için genel kan tipi olarak kabul ediliyor. Hastalara yanlış grup kan vermek ise ölümlere yol açabiliyor.
Kopenhag Üniversitesi bilimadamları, Nature Biotechnology adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma raporunda A,B ya da AB grubu kanları 0 grubuna nasıl çevirdiklerini tarif etti.
İşlem sırasında bakteri enzimler 'makas' rolü oyunayarak alyuvarların yüzeyindeki şeker moleküllerini kesip çıkarıyor.
Kan grubu A ve B olan kişilerin kanında bağışıklık sistemini harekete geçiren iki farklı şeker molekülünden biri bulunuyor. 0 grubunda olanlarda ise bu antijenlerini ikisi de bulunmuyor. AB grubunda ise her ikisi de bulunuyor.
Bilimadamları, 2 bin 500 tür bakteri cinsi üzerinde yaptıkları araştırmalar sonrası bu bakterilerden 2 tanesinden elde edilen enzimlerle akyuvarlardaki A ve B antijenlerini ortadan kaldıran enzimler elde etmeyi başardı.
Bu sayede A, B ya da AB grubu genel kan grubu olan 0'a dönüştürülebildi.
İğnenin ucundaki risk
Dünya genelinde hastanelerdeki her bin iğne yaralanmasından 3-5’inin HIV, 300’ünün Hepatit B, 20-50’sinin ise Hepatit C ile sonuçlanma olasılığı bulunuyor.
ILO tarafından hazırlanan bültende, dünyada her 8 sağlık çalışanından en az 1’inin sağlıkları açısından tehlikeli ya da öldürücü olabilecek enfeksiyonlar taşıyan iğne yaralanmalarına maruz kaldığı belirtildi.
Sağlık çalışanları arasında ABD’de yılda 800 bin ile 1 milyon civarında, İngiltere’de ise 100 binin üzerinde iğne yaralanması vakasının tespit edildiği kaydedilen bültende, gelişmekte olan ülkelerde ise sağlık çalışanlarının iğne yaralanmalarının hemen hemen hiç kayıtlara geçmediğine dikkat çekildi.
Sağlık sektöründe görev yapanlar içinde hemşirelerin iğne yaralanmalarına en fazla maruz kalan kesimi oluşturdukları ifade edilen bültende, dünya genelinde her bin iğne yaralanmasından 3-5’inin HIV, 300’ünün Hepatit B, 20-50’sinin ise Hepatit C ile sonuçlanma olasılığının bulunduğu bildirildi.
Merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Hemşireler Birliği’ne (ICN) göre, iğne yaralanmalarının önlenmesinin hemşirelikteki sorunların sadece biri olduğu kaydedilen bültende, ağır iş yükü, uzun çalışma saatleri ve iş yerlerindeki tehlikelerin hemşirelerin fiziksel ve psikolojik sağlıklarını olumsuz etkilediği, bunun sonucunda birçok kişinin mesleği bıraktığı anlatıldı.
İngiltere’de yeni mezun olan her üç hemşireden birinin mesleğe girmediğine işaret edilen bültende, yapılan bir çalışma sonucunda ABD, Kanada, İngiltere, İskoçya ve Almanya’da hemşirelerin yüzde 41’inin işinden memnun olmadığını, yüzde 22’sinin ise bir yıl veya daha az bir süre içinde mesleği bırakmayı planladığını gösterdiği bildirildi.
Akne neden olur?
Bazı ilaçlar ve kozmetikler de akne yapabilir. Bazı meslekler akneyi etkiler. Sıcak ve rutubetli çevre akne için iyi değildir. Ergenlik çağındakilerin yüzde 80’inde farklı şiddetlerde akne bulunur. Ergenlikten sonra da bazı kişilerde akne devam edebilir. Kadınlarda adet kanamalarıyla ilişkili olabilir. Bazı hastalarda da özellikle kadınlarda yetişkinliğe kadar akne görülmeyebilir.
DİYETİN FAYDASI OLUR MU?
Çikolata, yağlı yiyecekler, kuruyemişler sık suçlanır. Ancak bilimsel olarak akneye neden olduğu ya da akneyi arttırdığı saptanmış bir yiyecek yoktur. Bununla birlikte sağlıklı beslenme herkes için olduğu gibi akneli hastalar için de gereklidir.
AKNE NEDEN TEDAVİ EDİLMELİDİR?
Akne cildimizde ve psikolojimizde izler bırakabilir. En önemli tedavi nedeni bu izleri önlemektir. Aknenin cildimizdeki izlerinin tedavisi akne tedavisinden daha zordur ve yüzde yüz sonuç alındığı söylenemez. Tedavi sonucunda kişinin akneli geçireceği dönem kısalmış olur. Çünkü genelde ergenlik yüzündendir ve geçer denilen bu durumun ne kadar zamanda geçeceğini tahmin etmek zordur. Bazen yıllarca devam eder.
SİVİLCEDE DERİYE SÜRÜLEN İLAÇLAR NE ZAMAN VE NASIL KULLANILIR?
Hafif ve orta şiddetteki akne tedavisinde çoğunlukla bu tür ilaçları kullanırız. Antibiyotik tedavisiyle birlikte de kullanılabilir. Kullanılan ilaçlar krem, jel, losyon, temizlik ürünleri şeklinde olabilirler. Krem tedavilerinin günde kaç kez ve nasıl uygulanacağı önemlidir.Çoğu sivilce kremi ciltte hafif kızarıklık, kuruma yapabilir. O yüzden çok fazla miktarda ve sıklıkta sürülmemelidir.
AĞIZDAN İLAÇ TEDAVİSİ NE ZAMAN VERİLİR?
Antibiyotik tedavisi harici tedavilerin yeterli olmadığı durumlarda uzun süreli kullanılabilir. Özellikle adet bozukluğu ve tüylenme şikayeti olan bayan hastalar hormonal açıdan da incelenmelidir. Doğum kontrol hapı gibi ilaçlar bu durumlarda kullanılır. Retinoid tedavisi A vitaminine benzer bir ilaçtır. Diğer tedavi yöntemlerine cevap vermeyen veya hızla iz bırakan akneleri olan hastalarda uygulanabilir.
AKNE İZLERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Akne izlerinde laser, dermabrazyon, kimyasal peeling, dolgu maddeleri, cerrahi yöntemler kullanılabilir. Hastaya göre kullanılacak yöntem değişir.
LAZER TEDAVİSİ KİME YAPILIR?
Lazer tedavileri öncelikle izleri gidermeye yöneliktir. Akne tedavisinde kullanımıyla ilgili çalışmalar da vardır. Akne tedavi edildiğinde bazı hastalarda akne yerlerinde kalan kızarıklıklar ve deri yüzeyini bozan izler hastalar için büyük kozmetik problem oluşturmaya devam eder.
LAZERLER NASIL ETKİ EDER?
Lazer sistemlerinin bazıları deride soyma yaparak etkili olurlar. 5-10 gün içinde deri yara olup iyileşir. Bir süre hafif bir kızarıklık olabilir. Bu lazerler iz, lekelenme, enfeksiyon gibi riskler nedeniyle sınırlı hastalarda deneyimli doktorlar tarafından uygulandığında başarılı olabilir.Deriyi soyan lazerlerin uygulama zorluğu nedeniyle kullanımları çok sınırlıdır. Yeni lazer sistemleri bu açıdan çok avantajlıdır. Aslında uzun yıllardır kılcal damar tedavisinde kullanılan Pulse-dye lazer artık hafif ve orta şiddette sivilce ile birlikte olan kızarıklığın tedavisinde kullanılıyor. Ben de bu lazerle hastanın günlük yaşamını etkilemeden çok başarılı sonuçlar aldım. Bu lazerin ayrıca kollajen üretimini arttırıcı etkisi bulunuyor. Çöküklükler kabarıklıklar şeklinde oluşan izlerde de faydalı olabiliyor. Bu lazer FDA onaylı yurtdışında da çok kullanılan bir lazer çeşidi.
PULSE DYE LAZER TEDAVİSİ KOLAY MIDIR?
Pulse-dye lazer tedavisi hastayı kısa sürede etkili ve güvenli bir şekilde görünüm açısından da memnun eden bir tedavidir. Tedavi süreci hastanın normal yaşamını sürdürmesini kısıtlamaz. Deri yüzeyini etkilemez. Birkaç gün sürebilen kızarıklık, morluklar olabilir. Kapatıcıyla kapatılabilirler. İşe, okula devam edebilirler.
KAÇ TEDAVI SEANSI GEREKİR?
Sonuçlar 3-4 haftada alınmaya başlar. Genel olarak bir kaç seans tavsiye edilir. Her tedavi seansı 15-20 dakika kadar kısa sürer.
TEDAVİ AĞRILI MIDIR?
Hayır. Tedavi sırasında hafif bir rahatsızlık duyulabilir. Bu genelde bir lastiğin deri yüzeyine çarpması şeklinde bir histir.
AKNE TEDAVİSİNDE YAPILAN YANLIŞLAR NELERDİR?
En önemli eksiklik hasta doktor iletişimidir. Hastanın akne hakkında fazla bilgiye sahip olmaması, hastalara yoğunluk içinde akne ve tedavi hakkında fazla bilgi verilememesi bir müddet sonra tedavinin yan etkiler nedeniyle ya da işe yaramıyor diye bırakılmasına neden olabilir. Bazı hastalar da ilaçları düzensiz kullanmakta bu yüzden de başarılı sonuç alamamaktadır. Akne tedavisi basamaklar halinde uygulanır. Mevcut tedaviye cevap alınamıyorsa bir üst basamağa geçilir. Bunun içinde genelde 4-8 hafta kadar beklemek gerekir.
TEDAVİ SONRASI AKNE TEKRARLARSA NE YAPMALI?
Öncelikle akne geçse bile doktorla konuşmadan ilaçların bırakılmaması gerekir. Bu gibi durumlarda hastalığın tekrarlama riski daha fazladır. Bazı hastalarda akneler inatçıdır ve gerekirse tedaviler doktor kontrolünde tekrarlanabilir ve sonuç alınır.
Dinozorların yüzme bildiği kanıtlandı

Paleontolog Ruben Ezquerra ve ekibi tarafından yapılan araştırmada yaklaşık 16 metre uzunluğundaki bir patikada “S” şeklinde 12 tane pençe izi bulundu. Bu bölge karada yaşayan dinozor fosillerinin yoğunlukla bulunduğu bir alan olarak da biliniyor.
Pençe izlerinin şekli ve aralarındaki mesafenin ölçülmesi, dinozorun 2-3 metre derinlikte yüzerken zemini iterek güç aldığını ve kendini öne iteleyebildiğini gösteriyor.
Biliminsanları bu yüzme şeklinin bugünkü su kuşlarınınkine benzediğini söylüyor.
Uzun zamandır dinozorların yüzme kabiliyetine sahip olup olmadığını araştıran biliminsanları, iki sene önce ABD’nin Wyoming eyaleti sınırları içerisine bulunan eski bir denizde, iki ayaklı bir dinozorun yüzebildiğine dair izler keşfetmişti.
Biomekanik modelleme ve dinozor fizyolojisini daha iyi kavramak için önemli olan buluşun, bilim dünyasında yeni araştırma alanları yaratması bekleniyor.
Friday, May 25, 2007
Kokunun Hafıza Üzerine Etkisi
Almanya’daki Lübeck Üniversitesi bilim adamlarından Jan Born ve ekibi, uykunun hafızaya nasıl etki ettiğini bulmak için, deneklere bilgisayardan çift objeler ve kartlar gösterdiler.
Denekler sonra iki gruba ayrıldı ve birinci grup gül kokusu, ikinci grup ise hiçbir şey koklatılmadan uyutuldu. Deneklere uyku sırasında da koku koklatan uzmanlar, uyku sırasında beynin verdiği reaksiyonları MRI cihazıyla ölçtüler.
Deneye katılanların yüzde 97.2’si, bir gün sonra uyumadan önce kendilerine gösterilen kartların yerlerini hatırladılar. Gül kokusunu koklamadan uyuyanlarda ise bu oran yüzde 86’da kaldı. MRI taramalarında da uyku sırasında koku koklatılan deneklerin beyinlerinin hippocampus bölümünde aktivite tespit edildi.
Çift güneşli gezegen
Bilimadamları, Star Wars filmindeki iki güneşli gezegenin fantezi olmayabileceğini düşünüyor.
ABD'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) araştırmacıları, 1997 yapımı filmde kahramanın ufukta izlediği iki kızıl güneşin olduğu klasik sahnenin benzerlerinin evrende olabileceğinin gözlendiğini belirtti.
NASA'nın Spitzer Uzay Teleskobu ile, güneş gibi tek yıldız etrafında yer alan gezegen sistemleri gibi çift yıldız etrafındaki gezegen sistemlerinin de yaygın olduğunu gözlemleyen araştırmacılar, bulgularının ayrıntılarını Astrophysical Journal adlı gökbilim dergisinde yayımladı.
Bilimadamları, araştırmalarında Spitzer teleskobundaki kızılötesi kamerayı kullanarak, çift yıldız ya da başka deyişle ikili yıldız etrafındaki toz disklerini gözlemledi.NASA'nın Jet Tepkime Laboratuvarı'ndan (JPL) Karl Stapelfelt, "Çift yıldızların olduğunu biliyoruz, ancak sorun orada durup iki güneşin batımını izleyebileceğiniz bir gezegen olup olmadığı" derken, Spitzer teleskobuyla yapılan gözlemlerden böyle gezegenlerin bulunduğu sonucunun çıktığını söyledi.
Toz diskleri, gezegeni oluşturan parçaların artıklarından oluşuyor. Bilimadamları, toz disklerinde gezegenlerin de olabileceğini, ancak kesin olmadığını düşünüyor.Dünyadan 50 ile 200 ışık yılı uzaklıktaki 69 çift yıldızlı sistemi inceleyen NASA ekibi, ikili yıldız sistemlerinin yüzde 40'ının toz diskleri bulunduğunu tespit etti.
Uzaydan volkanik patlama

NASA volkan patlamasını uzaydan işte böyle görüntüledi.
Geçtiğimiz günlerde Rusya'da Shiveluch Volkanında meydana gelen patlamalar gökyüzüne 9.750 metre boyunda dev dumanlar gönderdi.
Nasa tarafından görüntülenen bu gri- kahve duman tabakası ise bu tür patlamalarda oluşanlardan biraz farklıydı. Buz kütleleriyle kaplı kara parçasının üzerinde gölge oluşturan bu duman kütlesi ilginç görüntülerin oluşmasına neden oldu.
Geçtiğimiz 10 bin yıl içinde 60 adet patlamanın meydana geldiği Shiveluch volkanı dünyadaki aktif volkanlardan biri.
Isınmanın Dünyanın Dönme Hızına Etkisi..

Bal Peteğindeki Matematik Sırlar

Wednesday, May 23, 2007
Sıfır beden nelere yol açıyor?

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, güzelliğin “sıfır beden” anlayışına indirgenmesi, özellikle gelişme çağındakiler üzerinde psikolojik ve fizyolojik olumsuzluklar yaratıyor.
“Manken diyeti”, “mucize diyet” ve “şok diyet” diye lanse edilen ve hızlı kilo kaybına neden olan, ancak uzun vadede önemli sağlık sorunlarına yol açan diyetler, pek çok genç tarafından “Sıfır beden” olma isteğiyle bilinçsizce uygulanıyor.
Ergen yaştakiler arasında moda haline gelen sıfır beden tutkusu sağlığı önemli ölçüde tehdit ediyor.Özellikle 11-16 yaşları arasında boy uzunluğunun hızla arttığını ifade eden yetkililer, 2-3 yıl süren bu büyüme atağı sırasında erişkinlikte sahip olunacak ağırlığın yaklaşık yarısı ile total kemik kitlesinin yüzde 37’sinin kazanıldığını belirtti.
Gençlerin vücutlarına odaklandıkları bu dönemde, yeterli ve dengeli beslenmeyle düzenli fiziksel aktivitenin büyüme hızını yakından etkilediğinin altı çizildi.
SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇIYOR
Yetkililer, “Özellikle genç kızlar, beğenilen ince bir vücuda sahip olma isteğiyle bilinçsizce ve kontrolsüzce çevreden duyduğu çok düşük kalorili zayıflama diyetlerini uygulayabiliyor. Ancak, bu durum büyüme ve gelişmede duraklama, adet yaşında gecikme, adet düzensizlikleri, iskelet sisteminin gelişiminde anormallik gibi pek çok sağlık probleminin ortaya çıkmasına neden olabiliyor” şeklinde konuştular.
Yetkililerden alınan bilgiye göre, bilinçsizce yapılan sağlıksız zayıflama diyetleri şu sağlık sorunlarına yol açıyor:
*Baş ağrısı,
*Konsantrasyon bozukluğu,
*Yorgunluk,
*Kalp ritminde bozukluk,
*Tansiyon düşüklüğü,
*Adet düzensizlikleri,
*Kabızlık,
*Kansızlık,
*Ciltte kuruluk,
*Saç dökülmesi.
Bu diyetlerin bazal metabolizma hızının düşmesine neden olduğu, diyet bırakıldıktan sonra, verilen kiloların tekrar hızla alınması nedeniyle de bu kişilerin sürekli olarak zayıflama diyeti uygular hale geldiği uyarısında bulunuldu.
YEME BOZUKLUĞU-ANOREKSİYA NERVOZA
Sıfır beden olma isteğiyle gelişebilecek en tehlikeli sağlık sorunlarından birinin de halk arasında “manken hastalığı” olarak bilinen “anoreksiya nervoza” olduğu bildirildi.
Yeme bozukluğuyla kendini gösteren bu ruhsal rahatsızlığa sahip kişilerin sürekli kilo vermek istedikleri, kilo almaktan korktukları, normal vücut ağırlığının çok altında olmalarına rağmen bilinç altlarına “ne kadar zayıf olursam o kadar güzel olurum” anlayışının yerleştiği ve yemeyi reddettikleri belirtildi.
Aşırı zayıflığın bağışıklık sistemini zayıflattığı, hastalıklara karşı direnci azalttığı, vücut fonksiyonlarını bozduğu, kronik yorgunluk ve halsizliğe, çalışma verimi ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olduğu kaydedildi.
BEDEN KİTLE İNDEKSİNE DİKKAT
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine bölünerek hesaplanan Beden Kitle İndeksinin (BKİ) önemine işaret etti.
Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) göre yetişkin ve sağlıklı bir insanın en az 18.5 BKİ’ye sahip olması gerektiği bildirildi.
Yetişkin kadınlarda en küçük beden olarak bilinen 36’dan çok daha düşük olan ve “sıfır beden” olarak adlandırılan 32 bedene sahip kişilerin BKİ’nin 14-16 arasında olduğuna işaret eden yetkililer, “Bu, son derece sağlıksız bir vücut ağırlığına sahip olunması anlamına gelir” diye konuştu.
SAĞLIKLI BİR VÜCUT İÇİN ÖNERİLER
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin verdiği bilgiye göre, sağlıklı ve ideal bir vücut ağırlığına ulaşmak ve bu kiloyu korumak için şunlara dikkat etmek gerekiyor:
*BKİ’nin 20-24.9 olmasına özen gösterilmeli,
*Kısa sürede kilo kaybını sağladığı öne sürülen ve pek çok yan etkisi bulunan çeşitli ilaçlarla gerçek kilo kaybı yerine vücuttan sadece su kaybına neden olan idrar söktürücü ilaçlar bilinçsizce kullanılmamalıdır,
*Sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için genel vücut kontrolünden geçtikten sonra diyetisyen tarafından yaş, kilo, boy, fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlıklarına göre hazırlanan zayıflama diyetleri uygulanmalıdır,
*Sağlıklı ve kalıcı ağırlık kaybının haftada en fazla 0.5-1 kilogram olması gerektiği unutulmamalıdır,
*Öğünler atlanmamalıdır. Düzenli aralıklarla günde 3 ana, 3 ara öğün tüketilmelidir,
*Yemeklerde hayvansal yağlar yerine bitkisel sıvı yağları ve zeytinyağ tercih edilmelidir, *Yemekler haşlama, ızgara ve fırında pişirme yöntemleriyle hazırlanmalıdır,
*Mevsimine uygun taze sebze ve meyve tüketilmelidir,
*Yemekler acele yenilmemeli, iyice çiğnenmelidir. Tokluk hissinin mideden beyne 20 dakikada ulaştığı unutulmamalıdır,
*Yemek yerken televizyon seyretmek ya da kitap okumak gibi işlerle uğraşılmamalıdır, *Yemekler küçük tabaklarda yenilmelidir,
*Günde en az 2 litre su içilmelidir,
*Kan şekerini hızla yükseltip düşüren besinler tercih edilmemelidir,
*Haftada en az 3 kez ve 30 dakika düzenli fiziksel aktivite yapılmalıdır..
İslam mozaiklerinde gelişmiş geometri
Mars uykusuzluğa çare olabilir..

NASA, astronotları 25 saat süren bir Mars gününe hazırladı. İnsanların biyolojik saatinin 23 saat 47 dakikadan 24 saat 48 dakikaya çıkabileceğini ortaya koyan araştırmanın uykusuzluğa çare olacağı belirtiliyor.
ABD’nin seçkin üniversitelerinden Harvard Tıp Fakültesi ile Brigham ve Kadın Hastanesi tarafından yapılan ve sonuçları Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan araştırmada, 22 ila 33 yaşındaki 9 erkek ile 3 kadın 65 gün süreyle akşamları 90 dakika parlak ışıkta yaşamak zorunda bırakıldılar.
İnsanların biyolojik saatinin 23 saat 47 dakikadan 24 saat 48 dakikaya çıkabileceğini ortaya koyan araştırma, ışığın biyolojik saat için önemini gösterdi.
Araştırmanın, deneğin akşam iki kez 45 dakika canlı ışığa maruz bırakılmasıyla uyku döngüsünün uzatılabileceğini ortaya koyduğunu belirten bilim adamları, ışıkla tedavinin, saat farkı veya gece çalışma gibi uyku düzeninde bozulmaya neden olan unsurlardan ötürü uykusuzluk rahatsızlığı çekenler için yardımcı olabileceğini kaydettiler.
Araştırmaya katılan tüm denekler, Dünya’dakinden bir saat fazla olan Mars gününe, uyku düzenlerini adapte edebildiler.
Hayvanlar üzerinde daha önce yapılan deneylerde, uyku düzeninin uzunluğundaki doğal değişimin, günün uzunluğuna bağlı olduğu belirlenmişti.
IBM, dünyanın en hızlı yongasını piyasaya sundu
IBM, bugüne kadar üretilmiş en hızlı mikro işlemciyi piyasaya sunduğunu ve yeni yongayı Sistem p570 sunucularında kullanmaya başladığını duyurdu.
IBM'den yapılan açıklamaya göre, kuruluşun ürettiği, 4.7 GHz hızındaki POWER6 yongası, bir önceki modelden yüzde 100 daha hızlı çalışıyor, ancak aynı miktarda elektrik tüketiyor. Yeni yongalarla donatılan Sistem p570 sunucuları ise halen piyasada bulunan en yakın rakibi Itanium tabanlı HP sunuculardan yaklaşık 3 kat daha hızlı çalışıyor.
Laboratuvar ortamında 5 GHz'lik hızı da aşabilen çift çekirdekli POWER6 yongaları, çekirdek başına 8 MB önbelleğe sahip. IBM'in 65 nanometre teknolojisiyle ürettiği POWER6, üzerinde 790 milyon transistör bulunduruyor. POWER6, Unix bazlı sunucularda kullanılan tamsayı ve kayan virgüllü hesaplamalar, Java yazılımları ve hareket işleme gibi uygulamaları da aynı anda yapabiliyor.
POWER6'nın yapılandırılabilir bant genişliği sayesinde kullanıcılar maksimum performans ya da minimum maliyet arasında seçim yapabiliyor ve sunucuyu düşük voltajlarda da çalıştırabiliyor. POWER6 işlemcisi, bilgi akışının kesildiği zamanlarda kendi kendini kapatıyor ve bu sayede enerjinin kullanımı yüzde 35 oranında azalıyor. POWER6 ayrıca, sistem içinde ısının yükseldiği bölgeleri tespit ederek, oraya yollanan bilgileri azaltıyor ve ısının normal seviyelerde kalmasını sağlıyor.
POWER6 ile çalışan Sistem p570 ise saniyede 300 GB bilgi indirme performansıyla, itunes kataloğundaki tüm şarkı, klip ve dosyaları 60 saniye içinde hafızasına kaydedebiliyor. Yüksek performans ve sanallaştırma kapasitesiyle kullanıcıların hızını yüzde 100 artırırken, yüzde 50 enerji tasarrufu sağlıyor.
Matematikte başarılı olmak, yetenekle mi yoksa çalışkanlıkla mı ilgili?

Matematik sınavı yaklaştı. Sayılar, denklemler ve problemler aklınıza bir türlü yerleşmiyor mu? En iyisi oturup çalışmak. Yoksa kimi insanlar için çalışmak boşuna mı? Hayır, hiç de değil, belli ölçüde matematiği herkes öğrenebilir.
Matematikte başarılı olmak "matematik anlayışı" gerektirir. Matematik anlayışı ise soyutlama yetisi, mantıksal düşünce ve yaratıcılığın bir kombinasyonudur. Ve tahmin edeceğiniz gibi buradan yeteneğe geldik. Sonuçta her insan aynı derecede yaratıcı değildir. Ve birçok matematikçi ailelerine baktığımızda, matematik yetisinin de diğer bazı yetiler gibi kalıtsal olduğunu görürüz.
Kanadalı bilim adamları
Fakat Kanadalı bilim adamları, anne ve babası matematikte başarılı olmayan çocuğun bile matematik yetisini geliştirebileceğini söylüyorlar. Bilim adamları araştırmaları sırasında, okul öncesi döneminde çok iyi öykü anlatabilen çocukların daha sonraları matematikte başarılı olduklarını saptamışlar. Bu nedenle okul öncesi çocuklara, öykü anlatmayı öğretilmesi önerilmekte.
Bununla birlikte matematikle ilgili temel bilgileri bilmeyenlerde yetenek de fayda etmiyor. Bu yüzden matematik dersinde anlatılanları ve öğretilenleri dikkatlice takip etmek çok önemlidir. Ve anlatılanları öğrenip, ev ödevlerinizi büyük bir merakla yaparsanız, matematiği kavramanın dahi olmadan da mümkün olduğunu görürsünüz.
Tabii sadece formülleri ezberlemenin işe yaramadığını siz de biliyorsunuz, önemli olan işin mantığını kavrayıp uygulayabilmek sonuçta. Matematik konusunda büyüklerinizden yardım aldığınızda, onlardan, size çözümü söylemelerini değil, çözüme giden doğru yolu bulmanızda yardımcı olmalarını isteyin.
Organ naklinde embriyona gerek bırakmayan yeni yöntem..

Tuesday, May 22, 2007
LAZER..

Bağdaşık ışıktan yıldırım hızıyla bir atım ortaya çıkıyor. Bu atımlar, birkaç femtosaniye aralarla birbirlerini izliyorlar. Bir femtosaniyenin ne kadar sürdüğü rakamlarla ifade edilebiliyor (10 üzeri 15 saniye), ancak hayal edilmesi mümkün değil. Bir femtosaniyenin bir saniyeye oranı, saniyenin 32 milyon yıla oranıyla kıyaslanabilir.Kısa ışık flaşlarında çok büyük enerji gizli. Atımların verimi tek başına sınırlı olsa da, tek tek enerjilerin toplanmasıyla bir güç paketi ortaya çıkıyor. Her bir atım 3 mikrojul enerjiye (bu, bir su damlasını bir santigrat derecenin milyonda biri kadar ısıtmaya bile yeterli değil) sahip olmasına karşın, lazer ışık atımları, atım boyunca (örneğin 100 femtosaniye) 30 megavat enerji sunuyor. 1960'lı yıllardan bu yana, ultra kısa atımlı lazerler hızlı bir gelişim gösterdi. Günümüzde, atımlar iyice kısaldı ve yeni kuşak çok yönlü kompakt ultra kısa atımlı lazerler ortaya çıktı. Oda büyüklüğünde, güvenli olmayan ve enerjiye doymak bilmeyen orijinalleriyle karşılaştırıldığı zaman, gerçek bir devrim...
Günümüzün atımlı lazerleri çok farklı kullanım amaçlarına hizmet ediyor ve çok hassas işliyor. Işınlar, kısa dalgalı röntgen ışınından, uzun dalgalı kızılötesi ışınlara kadar elektromanyetik tayfın bütün alanına dağılmış durumda. Üstelik, birkaç petavat'lık (milyarlarca megavat ya da rakamlarla ifade edilirse 10 üzeri 15 vat) inanılmaz bir güce ulaşıyor.
Ortaya çıkan güç, çok hassas bir şekilde bir noktaya odaklandığı zaman, atımlı lazerler mikro hassaslıktaki kaynak, kesim ve delme işlemleri için ideal bir verim sunuyor. Bir dakikadan daha kısa bir süre içinde otomobil kasasına 100 noktada kaynak yapabiliyor. Bu, şimdiye kadar kullanılan elektro kaynak yöntemine oranla on kat daha hızlı ve hassas. Özellikle uçak yapımında yüksek oranda hassaslık gerektiği için, giderek perçinlerin yerini alıyor. Bu yolla, Airbus A318 ya da süper Airbus A380'de ortalama olarak yüzde 10 oranında ağırlıktan ve yüzde 20 oranında işçilik ücretinden tasarruf edilebiliyor.
Atımlı lazerin, sahip olduğu yüksek enerjiyle üzerinde çalışılan malzemeyi yakabileceği düşünülse de, kesinlikle böyle değil. Atımlar enerjiyi yanma noktasına o kadar çabuk ulaştırıyorlar ki, sıcaklık, ışının gönderilmediği alanlara yayılma fırsatı bile bulamıyor. Bu nedenle, patlayıcı özelliği yüksek maddeler de atımlı lazerler ile kesiliyor. Kesme noktasındaki malzeme, geri kalan bölümde patlama meydana gelmeden buharlaşıyor.
Enerji bu kadar yüksek düzeyde demetlenebildiği için, ultra kısa atımlı lazerler cerrahlar için de büyük nimet. Onunla tıkanmış damarları açabiliyor, en ince damarları hiç bozmadan kesebiliyorlar. Bütün bu işlemleri gerçekleştirirken, çevredeki doku kesinlikle zedelenmiyor. Bu özelliği lazeri, göz alanında "bir numaralı" tedavi yöntemi haline getirdi. Retina yırtıklarının onarımında kullanılıyor. Miyopluğun tedavisinde atımlı ışınlar, kornea tabakasının belirli bir katmanına odaklanıyor. Işın, kornea tabakasının bu katmanında yan yana çok sayıda küçük delikler oluşturuyor. Sonunda kornea tabakasının en üst katmanı açılarak kenara katlanıyor. Altında duran ve biraz önce buharlaştırılan tabakada, geriye kalan artıklar lazerle iyice temizleniyor. Sonra, tamamen sağlıklı olan en üst kat yeniden yerine yerleştiriliyor. Bu düzleştirme işlemiyle miyopluk tedavi edilmiş oluyor.
Atımlı lazer, özellikle fizik bilimi için mucize bir silah niteliğinde. Lazer aracılığıyla, birkaç yüz femtosaniye süren atomlar arası elektron alışverişi bile araştırılabiliyor. Bunun için atomlar tek tek izole ediliyor ve bir iyon tuzağına hapsediliyor. Bu tuzak, tek iyonları, yani yüklü atomları uzun süre içinde tutuyor. İyonlar daha sonra lazer ışığıyla ışıtılıyor.
Varsayalım ki, lazer ışını salınan iyonlara sol taraftan yansıtıldı; sola doğru salınan iyonlar, atımlı lazer ışınına yöneleceklerdir. Bu sırada, akustikten de tanıdığımız rezonans oluşuyor. Araştırmacılar, bu rezonans enerjisini hassas ölçme cihazlarıyla, aynı bir kamerayla izliyormuş gibi kaydediyorlar. Ne kadar çok rezonans oluşturulursa, kaydedilen görüntü de o kadar netleşiyor. Bu arada elde edilen bilgiler, bilgisayar ve telekomünikasyon alanında süper hızlı sinyal aktarımı sağlayan hassas optoelektronik cihazların yapımı için kullanılıyor.
Bütün araştırmalar sırasında bilim adamları, attosaniyelik (femtosaniyenin binde biri) atımlara sahip lazerleri geliştirmeye başladılar. Bu lazerlerle çok hızlı işleyen kimyasal tepkimeler, hücresel boyutta ve adım adım incelenebiliyor. Araştırmanın amacı, hastalığa neden olan moleküllerin yapısını çözümleyebilmek ve bu bilgi ışığında hedefe yönelik özel ilaçlar geliştirmek...
Bir gün, lazer atımlarıyla küçük DNA'lar kesilebilecek ve parçalar, molekül tasarımcılığının yardımıyla bir araya getirilip yepyeni bir başka gene dönüştürülebilecek. Noktasal çalışabilen lazerle hücre çekirdeğine girip, orada cerrahi bir operasyon yapmak da mümkün.
Atımlı lazerler, sadece hayat kurtarmak amacıyla kullanılmıyor; sahip olduğu enerji, onu tehlikeli bir silaha da dönüştürebiliyor. Amerikan ordusu 2001 yılının başında bir lazer silahını uydulara karşı başarıyla kullandı. Uydunun elektronik sistemi tamamen tahrip edildi. Ancak, bu deneyim sırasında askeri strateji uzmanları, kendi silahlarına karşı dikkatli olmak zorunda olduklarını öğrendiler. Işık atımı, hedefini ya da başka bir cismi vurduğu zaman, nereye gideceği belli olmayan yansımalara neden oluyordu. Işınlar, hâlâ diğer uyduların -ki bu kendi uyduları da olabilir- optik alıcılarına zarar verecek kadar yeterli enerji içeriyorlardı. Bu tehlikenin önüne nasıl geçilebileceği henüz bilinmiyor, ama düşman uyduları ya da roketleri vurmayı hedefleyen lazer silahlarının 2007 yılında kullanıma hazır olması amaçlanıyor.
Bir yıl sonra da, daha barışçıl ve aynı zamanda da bütün zamanların en heyecan verici lazer projesi gerçekleştirilecek: Güneş'in simülasyonu... Güneş'in içinde hidrojen çekirdekleri birbiriyle kaynaşarak helyuma dönüşüyor. Bu çekirdek kaynaşması sonucu inanılmaz miktarlarda enerji açığa çıkıyor (milyarlarca yıl boyunca 100 milyon santigrat derecede yanan bir fırına benzetilebilir). Bilim adamları, lazer tekniği aracılığıyla bu işlevi yeryüzünde simüle etmek istiyorlar. Bu kozmik fırın taklit edilebildiği takdirde, yeryüzündeki enerji sorunu sonsuza kadar çözülecek. Çünkü, yanıcı madde olarak kullanılan hidrojen, yeryüzünde hem çok miktarda bulunuyor hem de ucuz.
Füzyon yöntemi, ilk olarak 1980'li yıllarda, zamanın en güçlü lazerleriyle denendi. Deney, başarıyla sonuçlanmıştı, ancak bütün bir bina kompleksini kapsayacak büyüklükteki düzenek, ürettiğinden daha çok enerji tüketiyordu. Şimdi, çekirdek kaynaşması (füzyonu) sonucu ekonomik enerji üretme fikri yeniden gündemde:
California'daki National Ignition Facility (NIF), futbol stadyumu büyüklüğünde bir düzenek hazırlıyor. 2008 yılında burada, 192 lazer silahından çıkan ışınlarla hidrojen çekirdekleri kaynaştırılacak. Füzyon sonucunda 5.000 milyar vat enerji açığa çıkması bekleniyor. Bu çalışma başarılı olursa, insanoğlunun en büyük hayallerinden biri gerçek olacak: Bütün dünyaya yetecek kadar ucuz enerjiye sahip olmak...
Monday, May 21, 2007
Rakamlarla insan hücreleri
Bir insandaki farklı hücre çeşitleri 210 kadar
Her saniye ölen hücre sayısı yaklaşık 50 milyon
Her saniye yeni yaratılan hücre sayısı yaklaşık 50 milyon
Toplam alyuvar sayısı (eritrosit) 25 trilyonToplam akyuvar sayısı (lökosit) 25-100 milyar arası
Not: 1µm (mikrometre)= 1/1.000 (10-3) mm